(The Turkish Post) – Hüsnü Yusuf Turabic
TİP’li Can Atalay kararının sebep olduğu Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan krizden söz ediyorum. Sorun yargının sahasından çıktı. Siyasi alana taşındı. Eğer hukuksal süreç işleseydi Anayasa Mahkemesi’nin kararı hükmünü icra edecekti. Can Atalay Silivri’den Meclis’e dönecekti.
Kulislerde Yargıtay kararının Meclis’te okunacağı ve Atalay’ın milletvekilliğinin düşeceği iddiası da var. Olur mu? Olur tabii… Çünkü mesele siyasetin sahasına taşındıktan sonra rakamlar konuşur. Partilerin tutumu neticeyi belirler.
İktidar bloku çoğunluğa sahip olduğu için Cumhur İttifakı son sözü söyler. AK Parti ve MHP’nin tavrı belli. Her iki parti de Yargıtay’ın kararı yönünde politikaya sahip. Ama sorun, Can Atalay’ın tahliyesi olmaktan çıktı. Anayasa Mahkemesi’ni hizaya getirmeye dönüştü.
Hatta konunun bilinçli olarak siyasetin isteği doğrultusunda krize dönüştürüldüğünü ileri süren senaryolar var. Mümkün. Siyasetin gölgesi bütün yargı kurumlarına düştü. Biraz Anayasa Mahkemesi parçalı görüntü veriyor. Çok ender de olsa siyasetle ters düşüyor. Siyaset derken iktidar bloğunu kastediyorum.
Anayasa Mahkemesi ağırlıklı olarak siyasetin görüşleri doğrultusunda kararlar vermesine rağmen iktidar sahipleri tarafından yeterli bulunmuyor. Siyaset ‘yargı krizini’ bahane ederek bir Anayasa değişikliği yapmanın peşinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Adalet Bakanı Tunç da bunu açıkça dile getirdi. Bir sır değil. İstenen kısmi bir Anayasa değişikliği mi yoksa yeni bir Anayasa mı? Açıklamaların satır aralarında her ikisinin de işaretleri var.
Yeni Anayasa öteden beri AK Parti’nin gündeminde. Başörtüsüne anayasal güvenceden Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin revizyonuna kadar geniş yelpaze de bir paketten söz edildiği herkesin malumu.
Belli ki AK Parti önce bütün olarak yeni bir Anayasa için girişimde bulunacak. Bunun için Cumhur ittifakının sandalye sayısı yeterli değil. HEDEP ve İYİ Parti ile el altından yürütülen temaslar kulislerde dillendirilmeye başladı.
Anayasa ile de sınırlı değil. Yerel seçimleri de içine alacak şekilde Cumhur İttifakının yanına resmi olmasa da yancıların eklenmesi mümkün. AK Parti ‘oyun kurmakta’ çok mahir. Yirmi yılın siyasi gelişmeleri bunun kanıtı. Yeni Anayasa yapabilecek bir blok oluşturabilir mi? Bugün düne göre daha kolay.
Her ne kadar Anayasa Meclis’in işi olsa toplumun da buna hazırlanması lazım. AK Parti Meclis’e sağlayacağı Anayasa koalisyonu toplumsal desteğe de aynı oranda yansıtabilir mi? Sokağın gündemi öncelikle Anayasa değil.
Toplumun bu yönde beklentisi yok. Yargıtay’ın üyelik dağılımı da Anayasa Mahkemesi’nin yapısı da AK Parti iktidarında şekillendi. Her iki kurum da AK Parti’nin politikalarına göre biçimlendi. AK Parti’ye rağmen oluşmuş bir yapıdan söz etmiyoruz.
Can Atalay krizinin yargı süreci içinde çözümü mümkünken neden ‘yapısal reform’ peşinde. Sırf Can Atalay Silivri’den çıkamasın, meclise gelmesin diye mi? Sanmıyorum. Başka hesaplar söz konusu. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi konusunda revizyon temel amaç olmalı.
Cumhurbaşkanı 2-3 defadan fazla ve yüzde 40’la ilk turda seçilebilmeli. AK Parti’nin tüm hesapları iktidarda kalmak üzerine. Yeni Anayasa motivasyonunun altında da yatan sebep bu. Kuşkusuz ülkede adalet krizi var.
Yargıya güven hiç yok denecek kadar düşük. Sadece sokaktaki sıradan insanın değil, AK Parti tabanının da düşüncesi farklı değil. Keşke siyasetin gündeminde adalet konusu olsa… Yargıya güvenin yolları aransa. AK Parti yeni bir oyun kurarak Meclis’te yeterli çoğunluğa ulaşacak ‘Anayasa koalisyonu’ oluşturabilir, Anayasa Mahkemesi’nin yetki ve yapısını da değiştirebilir ama bu adalete olan güven kaybını engeller mi? Asıl sorun bu.