(The Turkish Post) – HALİS GÜL
Tarihler 24 Ocak 2004’ü gösteriyordu. İstanbul’da 2 gündür süren kar yağışı halen devam ediyordu. İş yerimde mesaimi bitirmiş Başakşehir’deki evime gitmeye hazırlanıyordum. Eşimi arayıp yollardaki durumu sordum. Eşim, “buralarda arabalar kardan hareket edemiyor, kalabiliyorsan iş yerinde kal” dedi, ancak benim cevap klasik Türk usulüyle “Bir şey olmaz, zaten servis ile geleceğim” oldu. Arkadaşlarla servisle Başakşehir’e doğru yola çıktık.
YOLLAR ARAÇ DOLU VE KİMSE HAREKET EDEMİYOR
Ana güzergahlar açık idi ancak Başakşehir’e gelince işler değişiverdi. Akşam karanlığında 1. Etap’tan 4. Etap’a dönünce bir de ne görelim? Yollar araç dolu ve kimse hareket edemiyor. Arkamıza da başka araçlar gelince ortada kalıverdik. 10 dakika kadar bekledik, hiçbir hareket yok. Servisçi arkadaş, “Bu yol açılmaz” deyince “Allah yardımcın olsun” deyip biz inip yaya yürümeye karar verdik.
Tipi vardı ve kar taneleri, yürürken gözümüze gözümüze çarpıyordu. Biraz ileride Başakşehir Karakolu’na yaklaşınca gördük ki araçlardaki herkes karakola sığınmış. Biz de içeri geçip biraz ısındık. Caddenin, hafif yokuş olan son noktasında bir otobüs yan kayarak yolu tıkamıştı. Yolun açılma imkanı ve ihtimali yok gibiydi. Zira yüzlerce araç yolları kapatmıştı ve kar da -tipi şeklinde- devam ediyordu.
ŞİMDİKİ SULAR VADİSİ’NDEN ZORLU GEÇİŞ
Ardından birkaç kişi olarak yaya yürümeye devam ettik. Evlerimize yaklaşık 2 kilometre gibi bir mesafe vardı. Bu kadar mesafeyi de aşarız diye düşündük. Şimdi var olan köprü o tarihte henüz inşa halindeydi, mecburen vadiden yürüdük. Ancak ilerledikçe, şimdi Sular Vadisi denilen, o tarihte ise boş olan bölgeden geçerken şansımızı biraz fazla zorladığımızı düşündük. Kar vadi kısmında neredeyse diz boyunda idi ve bata çıka gitmekte zorlanıyorduk. Bir ara durup nefeslenirken “koskoca metropol şehrin içinde donup kalmayalım bari” diye düşünmeden edemedik.
Aklıma Sarıkamış’ta donan Mehmetçikler geldi. Tipiye karşı yürümek gerçekten çok zormuş. Yürüdüğümüz alan vadi idi ve sonrasında yokuş vardı. Sağda solda sığınabileceğimiz herhangi bir bina yoktu. Nefes tükeniyordu. Durup dinlenmek isterken aklımıza “uyuklama hali olursa donabileceğimiz” fikri geliyordu. Hayatımızda ne böyle bir kar ne de böyle bir ortamda yürüme olmuştu. Elimde, kulplu bir evrak çantası vardı ve parmaklarım sanırım donmak üzereydi. Başımda bere vardı ancak elimde eldiven yoktu. Eldiven de neymiş diye düşünürdük…
ELEKTRİKLER DE GİTMİŞTİ
Dualar ve belki bir saati bulan yoğun gayretler sonunda düzlüğe çıkmıştık. Herkes kendi evine doğru yöneldi. Aksilik bir de elektrikler gitmiş. Binama geldiğimde bir de merdivenleri tırmanmak zorunda kalmıştım. Eve vardığımda eşim görüntümden ürkmüştü, zira gözlerim kan çanağına dönmüştü. Başımdaki bere çelik gibi taşlaşmış, çanta tutan parmaklarım morarmıştı. O morartı daha sonra 2 hafta boyunca geçmeyecekti. Hamdolsun, sağ salim evlerimize ulaşmıştık. Bu da bize öyle bir tecrübe olmuştu. Tipide yürünmezmiş, etrafta sığınabileceğin bir yer yoksa hele hiç yola çıkılmazmış…
Geçen hafta İstanbul’da az kar yağışı oldu. İktidar destekçisi medya hemen kayan araçları filan haber yaptı. 222-24 Ocak 2004 tarihleri arasındaki kar yağışı o günden bu yana bir daha gözlenmedi. Ancak bu işin partiyle ilgisi yok. Hazırlık yapılmazsa sıkıntı yaşanacağı kesin.
O TARİHTE İBB BAŞKANI AK PARTİLİ ALİ MÜFİT GÜRTUNA İDİ
O tarihte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı AK Partili Ali Müfit Gürtuna idi. Bazı gazeteler o günlerde yaşananları “beyaz esaret” diye verdi. Milliyet gazetesi “Herkes vardı, devlet yoktu” başlığını attı.
Gelişmiş bir ülkede kar tahmini olduğu zaman kar küreme araçları hazır bekletilir. Yoksa kar düştükten ve araçlar yollarda kaldıktan sonra yapacak iş kalmıyor… Belediye, o tarihte yardım ekiplerinin olay yerlerine varamamasını, yollarda kayan, zincirsiz araçlara bağlamıştı. Zincirsiz araçlar bir hata ise belediyenin kar yağmaya başlar başlamaz kar küreme ve kar eritme çalışması yapmaması daha büyük bir başka hatadır.
VALİ MUAMMER GÜLER: İKİ BASINÇ SİSTEMİ İSTANBUL ÜZERİNDE KESİŞECEK
Halbuki meteorolojik verilere dayanarak dönemin Valisi Muammer Güler bile, “Açıkçası yaklaşan iki basınç sisteminin İstanbul üzerinde kesişecek olması bizi ürkütüyor” ifadesini kullanmıştı. 22 Ocak 2004 günü öğle saatlerinde başlayan kar yağışı, akşam saatlerinden itibaren kuvvetli rüzgarla birlikte tipi şeklinde etkili olmuştu. Kar yağışı her geçen saat etkisini arttırmıştı ve şehirde artık hayat durma noktasına gelmişti. 23-24 Ocak 2004 tarihinde saatteki hızı 120 kilometreye kadar çıkan rüzgar kimi evlerin çatısını uçurmuş, elektrik direkleri devrilmiş ve bazı ilçeler günlerce elektriksiz kalmıştı. Bazı ilçelerde saatlerce su ve doğalgaz kesintileri olmuştu. Kar yağışının yanında rüzgar o kadar kuvvetliydi ki, Boğaziçi köprüsünün 236 askı halatından biri kırılarak kopmuştu.
TEM karayolu tam 14 saat boyunca ulaşıma kapanmış, insanlar araçlarında mahsur kalmıştı. Radyolarda canlı yayınlara bağlanan vatandaşlar, araçların benzinlerinin bittiğini, soğuk ve açlıkla mücadele ettiklerini dile getirmişti. Araçlarını yollarda bırakanlar kendi başlarının çaresine bakarak oralardan uzaklaşıyordu. Sonraki günlerde bile sahiplerini bekleyen araçlar yollarda görülecekti.
KİMİLERİ GECEYİ HADIMKÖY ZIRHLI TUGAY KOMUTANLIĞI’NDA GEÇİRDİ
Silivri, Hadımköy, Beylikdüzü, Başakşehir tarafları en fazla mağduriyet yaşanan yerlerdi. Hadımköy’de araç ve sürücülerin 24 saatten fazla mahsur kaldığı, haberlere yansımıştı. TEM Otoyolu’nda mahsur kalan bine yakın kişi o geceyi Hadımköy’deki 1. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda geçirecekti. Karaborsa zincir satışlarının ve fırsatçılık yapanların da rekor kırdığı bir kıştı 2004.
Artık o şekilde kar yağmıyor. Ancak bu bir daha yağmayacağı anlamına gelmiyor. Belediye başkanları herhalde artık gerekli dersleri almışlardır. Kar düşmeden önce her tarafa donanımlı araçları yığmak ve damlaların düşmeye başlamasından sonra da kayan araçların yolları tıkamasına mahal vermeden küreme ve eritme çalışmaları yapmak gerektiği herhalde artık biliniyordur…





















