(The Turkish Post) – HALİM YILMAZ
Ankara’da belli ki kartlar yeniden karılmaya başlamış. İsterseniz siz buna siyasi ikbal düşüncesi deyin, isterseniz de devlet aklı. Ben siyasi hesap kavramını kullanmayı tercih ediyorum. Ancak işin içine MHP lideri Devlet Bahçeli girdiğinde, olaylara daha net bakma ihtiyacı hissediyorsunuz. Çünkü Devlet Bey’i sadece MHP’nin Genel Başkanı olarak görmemek gerekiyor. Devlet Bey’in devletle yakın teması ve siyaseti yakinen bilmesinden dolayı, onun Ankara’da söylediği her söze ayrı bir mana ve anlam yükleniyor. MHP liderinin ağzından çıkan her bir kelime ayrı bir değer taşıyor siyasi arenada.
MHP liderinin, 22 Ekim’de terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşuluyla, “Umut hakkı için başvurması ve TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşması” için çağrı yapması, Türkiye’de büyük yankı uyandırdı. MHP’liler, Bahçeli’nin çağrısını “milat” olarak nitelendirdi. Çağrı sonrası, Bahçeli’nin “Öcalan ile yapılan görüşmelerde belli bir noktaya gelindikten sonra mı yoksa öncesinde mi açıklamaları yaptığı” sorusuna yanıt aranıyor. Ancak bence soruların artık cevaba ihtiyacı yok. Sayın Bahçeli’nin çağrısı bence değerli ve yerinde bir adım. MHP gibi milliyetçi bir siyasi partinin liderinin Öcalan’ı sahaya davet ederek, terörün bitirilmesi maksadıyla attığı adımı önemsemek gerekiyor. Kaldı ki Bahçeli birkaç gün sonra da benzer bir açıklamayla sözlerinin arkasında olduğunu yineledi.
ARTIK MACUN TÜPTEN ÇIKTI
Artık macun tüpten çıktı. Bunun ateşini de Bahçeli yaptı. Belki Sayın Bahçeli’nin bu değerlendirmelerini, muhalefet partisinden birileri yapmış olsaydı, Cumhuriyet Savcıları partiler ve vekiller hakkında fezlekesini çoktan hazırlayıp TBMM’ye göndermişti. Ancak Bahçeli söylediği için, hem DEM Partisi hem de diğer partiler de daha duyarlı bir yaklaşım içerisine girdi. Kamuoyu bunu Cumhur İttifakı’nın bir oyunu olarak görmüş olsa da, artık bu sözlerin arkasında durmak gerekiyor. Kaldı ki hafta içerisinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bahçeli’ye güçlü bir destek vereceği konuşuluyor. Şayet bu sorun çözülecekse, ‘baldıran zehri’ de içilmeli. Artık bu aşamada sürecin TBMM aracılığıyla sürdürülmesi elzemdir. Ayrıca DEM Partisi de sürecin içerisine Kandil’i dahil etmeden, itidalli olarak ciddi adımlar atması gerekiyor. Tabii ki sürecin en önemli adımı şeffaf olması gerekiyor. Bir önceki Çözüm Süreci’nde düşülen hiçbir hataya düşülmemeli. Terör örgütüne ciddi tavizler verilmeden, sadece siyasi adımlarla bu yol tamama erdirilmeli. Ortadoğu’da yanan ateşin sınırlarımıza yaklaşmaması için, bizlerin temel sorunları kendi içimizde halletmemiz gerekiyor.
Şimdi gelelim temel soruna. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çözümden bahsettiği bir hengamede, terör örgütü PKK, Ankara Kahramankazan’da Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ. (TUSAŞ) tesisleri nizamiye girişinde canlı bombalı saldırı gerçekleştirildi. Saldırıda 5 vatandaşımız hayatınız kaybetti. Terörün bitirilmesi adına ciddi adımların konuşulduğu bir süreçte, bu eylemin yapılması, bazı çevrelerin rahatsızlığı olarak okunabilir. Yıllarca alanda görev yapmış biri olarak ifade edeyim ki, TUSAŞ eyleminin kesinlikle MHP liderinin açıklamasıyla bir ilgisi bulunmuyor. Çünkü konuşmanın ertesinde, örgütün bu tarz bir eylem planlamasının imkanı yok. Hem teknik hem de insani olarak. Ancak bu saldırının günler ve haftalar öncesinde planlandığı aşikar. TUSAŞ’a nasıl gidileceği, girişin nasıl yapılacağı ya da saldırının hangi aşamada yapılacağının hepsi planlanmış. Kısacası terör örgütü PKK militanları, bu eylem için bütün planlamasını yapmış. Saldırının neticesine bakıldığında da, örgüt açısından amacına ulaştığını bile söylemek mümkün. Zaten bir örgüt için önemli olan eylemin ses getirmesi. Adından bahsettirmesi. Bu değerlendirmeler ışığında hepsinin hayata geçirildiği ortada.
İSTİHBARAT ZAFİYETİ VAR, GÖREVDEN ALMA YOK!
Ancak ortada temel bir sorun var. Kaldı ki saldırının üzerinden birkaç gün geçmesine karşın, hiçbir istifa, görevden alma ya da itiraf yok. Sadece örgüt militanlarının Suriye’den paramotor araçlarla girdiği iddiası var. Şayet bu bilgi doğruysa başlı başına bir skandal. Kısacası bu Türkiye topraklarının havadan ve karadan bir zafiyet içerisinde olduğu anlamına gelir. Bu açıdan da giriş yapılan bölgede görevli bürokratlar acilen kızağa çekilmeli.
TUSAŞ saldırısı başlı başına, ne derseniz deyin bir istihbarat zafiyetidir. Saldırganların aranıyor olması, yüz tanıma sistemine yakalanmadan başkentin göbeğine kadar gelip saldırı düzenlemesi, MİT, Jandarma ve Emniyet birimleri için büyük skandaldır. Bir kurumun atladığı bir saldırı en azından diğerine yakalanır. Ancak üç kurumu da aşan bir eylem varsa, ortada büyük bir kaos var demektir. Bu eylemde 5 vatandaşımız hayatını kaybetti. Şayet saldırganlar, ikinci kapıyı geçmiş olsalardı, o zaman ne olacaktı? Bu sorunun cevabı yok.
Artık İçişleri Bakanı şunu görmeli. Saldırının yapıldığı bölge kendi sınırları içerisinde. Bu eylem normal bir eylem asla değil. Ortada ciddi bir istihbarat sorunu ve karmaşası mevcut. Bu eylemden hareketle Ankara, emniyet ve jandarma yöneticilerini gözden geçirmeli. Özellikle de istihbarat, terör ve güvenlik şubeleri yeniden gözden geçirilmeli. Nedeni artık çok açık. Devlet Bahçeli’nin açıklamasının hemen ardından, sürece taş koymak isteyenler mutlaka olacak. Çünkü derin devletler ve kirli yapılar her zaman şiddetten ve kaostan beslenir. Bu kirli düzenlerin hareket etmemesi için bildiği güçlü bürokratlara ihtiyaç var. Sayın Yerlikaya çok beklememeli. Aksi durumda şehirlerde her yeni olay, ona eksi olarak yazılacaktır. Umarım sorunsuz bir çözüm süreci ile Türkiye’de terör sorunu çözülür.