(The Turkish Post) – HALİM YILMAZ
Tüm Türkiye, hipnoz olmuş bir vaziyette Diyarbakır’da öldürülen 8 yaşındaki Narin Güran ile ilgili sır perdesinin aralanmasını bekliyor. Cinayetin üzerinden birkaç hafta geçmesine karşın, katil ya da katillerle ilgili somut fazla delile ulaşılamadı. Sadece kuvvetli şüphe iddiasıyla ilgili, mahkemeye sevk edilen anne Yüksel Güran, ağabeyi Enes Güran ve amcası Fuat Güran’ın da bulunduğu 8 kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi. Bu kişilerin haricinde cinayeti işlediği öne sürülen amca Salim Güran ve itirafçı olduğu belirtilen bir kişi daha önce tutuklanmıştı. Ancak söz konusu şahısların hem jandarma hem savcılıkta cinayeti kabul etmemeleri de ayrı bir soru işareti olarak kayıtlarda yer etti. İşte o zaman herkes birbirine soruyor. Şayet cinayeti amca Salim Güran yapmamışsa, kim ya da kimler Narin’i öldürdü? Bu sorunun hiçbir yanıtı yok ne yazık ki.
Şimdi bütün kamuoyunun beklediği cinayet ne zaman aydınlığa kavuşacak? Burada eski tecrübelerimden hareketle bazı eksiklikleri belirtmek istiyorum. Öncelikle cinayet aşamasında gömleğin düğmesi yanlış iliklendi. Katil ya da katiller bilinçli olarak, kendilerinden beklenmedik bir ölçüde akıl oyunları oynadı. Uzmanları sürekli cinayet mahallinden uzak tutmaya çalıştılar. Gelinen süreç itibariyle bu planlamanın istedikleri şekilde yürütüldüğünü bize gösteriyor. Ancak cinayetin hemen ardından Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ve Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı koordineli bir çalışma yürütseydi, Narin belki sağ kurtulamasa da, katiller birkaç gün içerisinde hukuk önüne çıkarılırdı.
Bunun için de cinayetin hemen ardından köy önce koruma kalkanı altına alınmalıydı. Ardından bütün köy ahalisi şüpheli düşüncesiyle, değerli eşyalarını yanlarına almak kaydıyla evler steril bir aramadan geçirilmeliydi. Jammer cihazıyla köyle bütün etkileşim kesilerek, telefon irtibatlarına son verilmeliydi. Son olarak da alanında uzman kriminal ve sorgu ekibi köye gelmeliydi. Ancak bunlar yapılmadığı gibi delillerin de karartılmasına kapı aralandı. Soruşturmayı yürüten üst düzey bir generalin açıklamaları da aslında soruşturmanın yanlış bir yöne evrilmesine neden oldu. Tıpkı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu cinayetinde bir valinin yaptığı gereksiz bir açıklama gibi. “Muhsin Başkan’ı bulduk” şeklinde yapılan bir açıklama, başkan ve arkadaşlarının ölümüne neden oldu. Burada da paşanın yaptığı açıklama, Narin’i bulmak bir yana, soruşturmanın daha da çıkılmaz bir hâl almasına kapı araladı. Şayet yukarıda saydığım şeyler yapılmış olsaydı, kamuoyunda Narin’in annesi başta olmak üzere bazı Güran fertleri ile ilgili ahlak dışı düşünceler de ortadan kalkardı. Ne yazık ki, yanlış başlatılan bir soruşturma neticesinde, insanların kafasındaki sorular artarak devam ediyor.
Şimdi burada olayda ihmali olan üç net kurum var. Bunu artık açıkça ifade etmek gerekiyor. Başka soruşturmalarda şüphelileri bülbül gibi konuşturan ve süreci birkaç gün içerisinde aydınlığa kavuşturan kolluk birimi, bu kez sessizleri oynuyor. Artık Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’na düşen, üç birimin başındaki yetkilileri bir an önce görevlerinden azletmesi. Bu aşamada çözülemeyen bir cinayet her gün Adalet ve İçişleri Bakanları aleyhine yazılmaya devam edecek. Üzülerek söylemem gerekir ki şayet cinayet birkaç gün içerisinde aydınlığa kavuşamazsa, büyük ihtimalle devreye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan girecek. İşte bu aşamada da bakanların koltukları sallanabilir. Kamuoyundan takip ettiğim kadarıyla Erdoğan, sürecin takipçisi. Çözülemeyen bir cinayetin partisi ve hükümeti aleyhine işlediğini görecek kadar etkin ve uzman bir siyasetçi.
Şimdi burada temel bazı soru işaretlerini sıralamak gerekiyor. Cinayetin hemen ardından Ak Parti Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu’nun yaptığı skandal açıklamanın iyi niyete matuf bir açıklama olmadığını düşünüyorum. Muhtemelen aileyi korumaya matuf bir değerlendirmeydi bu. Bana göre ailenin hangi siyasi kimliğe sahip olmasının, cinayetle hiçbir ilgisi yok. Olmamalı da. Aile ister HÜDAPAR’ı savunur, ister AK Parti’yi ya da CHP’yi. Meseleyi dini ya da siyasi bir kimlik üzerine inşa ettiğinizde cinayeti 19 günde de çözemezsiniz, bir ayda da. Burada temel konu masum bir kızın hayatını hunharca kaybetmesi olmalı. Gerisi laf-ı güzaf olur. Ne var ki bazı televizyon kanallarının da yayınlarını bu eksende yapması bu sorunu gösteriyor maalesef. Artık siyasi kimlikleri ve inançları bir kenara bırakarak, sadece doğru noktaya bakmaya çalışmalıyız.
Eğer ki güvenlik bürokrasisi ve adli birimler, Narin cinayetini aydınlatmak istiyorlarsa, en başa dönmeliler. Bu kapsamda Şener Şen ile Cem Yılmaz’ın başrol oynadıkları “Av Mevsimi” filmini izlemelerini tavsiye ederim. Bu film bile, güvenlik bürokrasisinin sadece bakış açılarını değiştirmeleri için yeterli. Çünkü cinayetin işlendiği mekan ve şüpheliler belli zaten. Geriye tek bir nokta kalıyor. Sadece katili bulmak. Yardım ve yataklık edenler zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bunun için de geçerli tek akçe var; doğru sorgu tekniklerini bilen uzman bir ekibe soruşturmayı devretmek. Yoksa gelinen süreç itibariyle ortada büyük bir ayıp duruyor. Ancak hiçbir görevli sorumluluk almıyor. Şunu açıkça ifade edeyim ki, cinayet aydınlığa kavuştuğunda Diyarbakır bürokrasisinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Emniyet, Jandarma ve Başsavcılık gibi kurumlarda ciddi değişiklikler olacak. Ankara bunun için uygun zamanı bekliyor. Çünkü yukarıdan gelen baskılar katlanılır gibi değil.