(The Turkish Post) – H. AGAH KALENDER
Biyografi veya hayat hikayeleri okumayı severim. Olağanüstü başarı öykülerini hem çevremle paylaşmaya da çalışırım. Özellikle gençlerin okuması için ısrarcı olurum. Engelliler üzerine epey kitap karıştırdım. Mithat Enç’in ‘Bitmeyen Gece’ kitabından çok etkilendim. Gaziantep’te başlayan yaşamı, İstanbul Hukuk’ta görme yeteneğini hızla kaybetmesiyle kesintiye uğrar ama pes etmez, eğitim için Amerika’ya kadar gider. Başarılı bir avukat ve eğitimci olur.
Doğan Cüceloğlu’nun ‘Onlar Benim Kahramanlarım’ kitabında anlattığı yine görme engelli Gültekin Yazgan’ın hayatı ibretlerle dolu. Önüne çıkarılan cam duvarları ve engelleri nasıl aştığını okudukça hayran olmamak elde değil. Onun da hayatında zorluklara, sıkıntılara teslim olmak yok. O da bir hukukçu… Ve muhteşem bir eşe sahip. Ekranlarda sıkça görülen Prof. Ege ve Yankı Yazgan’ın babaları. Her iki görme engellinin hayatı ayrı ayrı yazı konusu aslında.
AFRİKA’DAN BEYAZ SARAY’A UZANAN HİKAYE…
Ama bugün başka birini anlatacağım… Enç ve Yazgan’dan bir adım önde. Engeli tek değil çünkü. Hem sağır, hem kör…
Bir tesadüf eseri elime geçen, kapağında koyu teniyle uzaklara bakan resmi ve ismiyle ‘Haben’ kitabını karıştırırken ‘Harvard Hukuk Fakültesi’nin ‘ilk sağır-kör mezunu’ Haben Girma’nın tüm dünyaya umut veren inanılmaz hayat hikayesiyle’ karşılaştım. Afrika’da başlayan bir ailenin yaşamı Amerika’da Beyaz Saray’a kadar uzanıyor. Eritre kökenli anne ve bababın Etiyopya’lı çocuğu Haben’in hikayesi… Etiyopya’nın eski adı Habeşistan. Necaşi’nin ülkesi. Bu güzel ülkeyi görmüşlüğüm var; hem de birkaç defa…
Hiç unutamadığım dramatik bir hikaye dinlemiştim. Osmanlı’nın son büyükelçisi Mazhar Efendi imparatorluğun çökmesinden sonra İstanbul’a doğru yola çıkar. Ancak daha yolu yarılamadan hayatını kaybeder. Eşi ve çocukları İstanbul’a kadar gitmeyi göze alamaz, çaresiz geri dönerler. Ve Etiyopya’da unutulurlar. İlk gidişimde Mazhar Efendi’nin torunlarından Nesrah’la karşılaşmış sohbet etmiştim. Okulda öğrenciydi. Haben’e benzeyen esmer, tatlı bir kız çocuğuydu.
Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa ‘Yeni Çiçek’ anlamına geliyor. Afrika’nın büyük ve görkemli şehirlerinden biri. Ülkenin yarısı Müslüman… Hristiyanlar da önemli bir çoğunluk. Sokakta bir müslüman ile hristiyan kadını ayırt etmek imkansız. Hristiyanlarda da tesettür var çünkü. O manzadayı görünce çok şaşırmıştım. Kilise sadece pazar değil, hergün açık ve sürekli ibadet var. Namaza; rüku ve secdeye benzeyen hareketlerle ibadet ediyorlar. Kaldığım otelin yanındaki kiliseden gece boyunca dua sesleri dinlemiştim.
Haben Etiyopya’nın nadide çiçeklerinden biri, Nesrah gibi… Hayatını anlattığı kitabı kendisi kaleme almış. Yalın ve sade bir üslup… İlk cümlesi: ‘Ben sağır ve körüm…’. Peşinden ekliyor: ‘On iki yaşındayken oturma odamıza girdiğimde benim için uzun, bulanık bir şekilden ibaret olan kanepemizde her kimse az çok seçebiliyordum. Ama bu görüntü her geçen yıl silikleşti ve şimdilerde dünya benim için belli belirsiz figürler ve renkli fırça darbelerinden oluşan soyut bir tabloya bakmaktan farksız’.
Sadece görmeyle sınırlı olsa keşke Haben’in engeli… İşitme kaybı da aynı yolu izlemiş: ‘Kulaklarım da benzer süreçten geçti. Başlangıçta çok düşük ve yüksek frekansları işitebiliyordum. Konuşmak yüksek frekanslı ünsüzlere dayandığından içgüdüsel olarak konuşmayı öğrendim. On iki yaşındayken ailem yanıma oturup net, tane tane konuştuklarında onları anlayabiliyordum’.
Sonrası felaket; Dünya karanlığa ve sessizliğe gömülür Haben için. Göz görmez, kulak duymaz olur. Haben’in ifadesiyle; ‘Şimdiyse sadece körler alfabesiyle eşleştirilmiş klavye yardımıyla iletişim kurabiliyorum’. Helen Keller her ne kadar ‘Dünyadaki en iyi ve en güzel şeyler ne görülür ne dokunulur. Ancak kalple hisedilir’ dese de gözün gördüğü, kulağın duyduğu başkadır kuşkusuz. Haben’in gözü ve kulağı artık klavyedir. Haben’in kelimeleriyle: ‘Klavye bizler için ucu bucağı olmayan bir denizde can simidi görevi görüyor’.
Ailesi Eritre’li… Annesinin şarkı söylemeyi ret ettiği için hapse girmişliği bile var. Büyükbabası Eritre’de İtalyan işgaline karşı direnen bir grup gencin liderliğini yapmış. Aile varlıklı… Fakat zaman içinde Etiyopya komünist bir devlet olur ve ailenin bütün mallarına el konur. Haben’in ailesi çareyi Amerika’ya göç etmekte bulur. Yeni Dünya’da yeni ufuklara yelken açarlar.
‘KÖR VE SAĞIR, NASIL BAŞARABİLİRİM Kİ?’
Haben ilk ve orta öğretimin başarıyla tamamlar. ‘Bir ağustos günü’ diyor Haben ‘Lisedeki son yılımın başlamasından bir ay önce ailem beni bir köşeye çekti. Haben, üniversite için civarda kalman gerektiğini düşünüyoruz. Akıllı olduğunu biliyoruz ancak başka bir eyalette üniversiteye gidemezsin’. Haben itiraz eder. Kendisine sınır çizilmesine karşıdır. Yaşamın boyunca önüne çıkan engelleri, sınırlarını aşarak tırmanmıştır. Haben; ‘Ailemin derdi de onlardan uzakta kimsesiz kalmamdan korkmaları… Sonuçta bir yere ait olmadan yaşamanın acısını çektiler ve benim de aynı süreci yaşamamı istemiyorlar’ diyerek onlara hak verir.
Buna rağmen ‘Kör ve sağır üniversitede nasıl okuyacağım ki? Nasıl başarabilirim bunu?’ diye sorar kendi kendine. İç sesisyle de mücadele etmekten geri durmaz. Pes ettiği an küçük dünyasına hapsolacaktır. Ve birden aklına mükemmel bir çözüm gelir: ‘Bir rehber köpek! Üniversiteye başlamadan önceki yaz bir rehber köpek alacağım. Evet, işte aranan kan bulundu!’. Çıkışı da kendi bulur.
‘Maxine’ adını verdiği bir Alman köpeği edinir. Eğitmeni ‘Maxine’e güvenmelisin. Tasmasıyla ne yaptığını hisset’ der. Eğitimli bir köpektir. İki yılını Amerika’nın en eski rehber köpek okulu olan ‘Gören Göz’de geçirmiş. Son bir kaç aydır da sahibine yaşam boyu rehberlik edebilmesi için özel eğitime alınmıştır. Haben, Maxine ile birlikte alıştırma eğitimleri yapar önce. Birbirlerini anlamaları zaman alacaktır. Ve kısa sürede ayrılmaz ikili olurlar. O kadar ki Haben: ‘Birlikte sadece bir gün geçirmiş olmamıza rağmen beni resmen büyüledi’ der. Haben, Maxine eğitimde olmadığı zamanlarda hukuk fakültesi kabul testi olan LSAT için çalışmalarına odaklanır.
Rekabetin yoğun olduğu hukuk fakültesi başvuruları için bir ayını harcadıktan sonra Haben’in adresine ülke genelinden cevaplar gelmeye başlar: ‘Ve nihayet o büyük kabule kavuştum; Harvard Hukuk Fakültesi…’ Harvard’tan hibe ve kredi içeren bir yardım paketli teklifi haber veren bir e-posta gelir. Bulunduğu şehri terk etmek içine sinmese de başarılı avukat olmanın yolu Harvard’tan geçtiğinin de farkındadır.
‘Bazı yönlerden Harvard eski okullarım gibi… Yine okuyarak hayatta kalmaya devam ediyorum’ der Haben. Dersleri nasıl dinleyecek ve anlayacak? Okulun ilk kör ve sağır öğrencisidir. Sorunlar yaşar. İlk başta klavye yeterli olmaz. Üniversitenin teknik ekibi ve arkadaşlarının yardımıyla formül bulunur. Ve kendisini derslere verir. Sosyal aktivitelerden de geri kalmaz. Tutku derecesinde dans eder. Yurtdışı programlara bile katılır. Mali’ye gider. En büyük hobisi kitap okumaktır. Derslerde boşlukları kitaplardan edindiği bilgilerle doldurur. ‘Kitap ortaokuldan liseye hep benimleydi, üniversitede de hayatımı kurtarıyor’ der.
Üniversitenin sosyal programlarına iştirak eder. Psikolojisini anlatması bakamından şu satırlar önemli: ‘Hem fazlasıyla göze batıp hem görünmez olmak insanın biraz kafasını karıştırıyor. Gözler resepsiyonun ortasında bir köpek ve garip bir bilgisayarla duran, koyu tenli kadını merak edecektir. Kimisi yadırgayacak, hatta yargılayacaktır. Ve birçok insan benden kaçacak. Nasıl davranacaklarını kontrol edemem ama onlara vereceğim mesajları kontrol edebilirm’. Derken etrafı dolmaya başlar. İnsanlar Haben’le tanışmak için adeta sıraya girer.
Okul sona yaklaşmıştır; ‘Final sınavları zor. Yorucu. Acımasız. Fakülte bana cevaplarımı yazmam ve yazdırmam için bir ekran okuyucu ve körler alfabesiyle uyumlu bir dizüstü bilgisayar sağlıyor. Dahası sınav kağıdım tüm öğrencilerin kağıtları gibi anonim olarak değerlendiriliyor. Üç yıl boyunca zorluklarla yüzleşmeye devam ediyorum. Sonuçta sağır – kör bir öğrencinin eğitimi okul için de yeni bir deneyim’.
Sonuçta Haben, Harvard’ın ilk ve tek, sağır ve kör öğrencisi olarak bütün derslerini başarıyla geçer. Hatta birkaçında derece yapar. Son yılında hukuk alanındaki en prestijli burslardan biri olan Skadden Bursu ile onurlandırılır. Ve artık önünde yepyeni iş imkanları da açılmıştır. Ama onun engelli hakları savunucuğulu önceliğidir. Bir akşam mutluluk içinde köpeğine döner ve ‘Artık bizim için soğuk karlı kışlar yok. Maxine yola çıkmaya hazır mısın’ diye sorar.
OBAMA’NIN DAVETLİSİ
Ve Haben Beyaz Saray’da… Obama’nın davetlisi… Maxine’i yanına almaz. Neden mi? Kıskançlıktan; ‘İnsanlar benimle buluştuğunda Maxine hep ilgi odağı oluyor. Başkanla bir dakika geçirmem için bir şansım var ve bu dakikayı engelli hakları için harcamak istiyorum, köpeklerle ilgili değil’. Haber klavyesi aracılığıyla Başkan Obama ile bol tebessümlü özel sohbet ve bir konuşma yapar.
Obama on parmak yazdığı klavyede Haben’e ‘Böyle lider ruhlu olduğun ve başardığın şeyler için seninle gurur duyuyoruz. Baban da gurur duyuyor olmalı’ der. Haben gülümsemek ve teşekkür etmekle yetinir. Programla katılan topluluğa etkili ve dokunaklı üslupla ‘2010 yılında Harvard Hukuk Fakültesi’ne ilk sağır ve kör öğrenci olarak girdim. Harvard bile sağır-kör bir öğrencinin nasıl nasıl başarılı olacağını tam olarak bilmiyordu’ söylediği cümle alkışlarla karşılanır.
Haben en alttan başladığı görünür görünlmez engellerle dolu hayat merdiveninin basamaklarını bir bir aşarak ta doruklara kadar tırmanır. Pes etmez. Hiçbir güçlük onu yolundan geri çevirmez. Her engelin üzerine üzerine gider. Şimdi Amerika’nın oldukça başarılı bir engelli hakları avukatı… Bütün amacı ise ‘Öyle ya da böyle engelli olmanın bir engel olmadığına inanan bir topluluk oluşturmaya katkı yapmak…’. Bunu da başaracağı kesin.
Haben’in yaşam öyküsünden öğrenilecek çok şeyler ve çıkarılacak bolca dersler var…