(The Turkish Post) – CEYHUN BAHADIR
Küçük bir ticaret için geldik dünyaya, kârı da bize zararı da. Elimizdeki pusulaya göre tanzim ettiğimiz ticaret devam ettiği sürece kârımız katlanarak artacak, yazılan, anlatılan bu yönde. Pusulanın dışına çıktığımız an, önce zarar sonra eksiye doğru yol alıp iflas edebileceğimiz de yazıyor pusulada.
Elimizdeki pusulada kâr ve zarar konusunda o kadar çok bilgi verilmiş ki sadece onu takip etmemiz, yazılanları okuyup yol haritasını ona göre tanzim etmemiz yeterli olacak. Hatta bizden önceki tüccarların elde ettiği kâr ve zarardan da örneklerin yer aldığı pusulada, ticaret detaylıca anlatılmış, bize de ona uyup kazanmak düşüyor.
Kazanmanın da kaybetmenin de ticaret erbabının elinde olan bu ticari faaliyet, alıp, sattıklarımıza göre sonuçlanıyor. Yukarıda da belirttim, kazanmanın ve kaybetmenin detaylıca anlatıldığı pusulayı takip ederek yol almamız yeterli olacak.
Peki, bu pusulayı takip etmek kolay mı, tabi ki bu tüccardan tüccara değişkenlik arz edebilir. Sonuç itibariyle ticarette kazanmak da kaybetmek de var. Burada da işini güzel yapan, hesap, kitap işini iyi öğrenen günün sonunda hep kazanıyor. Hatta küçük zararların silindiği bu ticarette, kâr elde edilmesi için bütün kolaylıklar bir bir sıralanmış verilen pusulada…
Yunus Emre bu ticareti şu cümlelerle özetler; “Ana rahminden indik pazara, bir kefen aldık, döndük mezara.” Hz. Mevlana ise “Dünyada servet sahibi olmak rüyada define bulmaya benzer. Dünya malı nesilden nesile aktarılır ama hep dünyada kalır.”
Dünyada ticareti ilk kazanan Habil, zarar edip iflasa sürüklenen ise kardeşi Kabil’dir. Meşhur kıssayı biliyorsunuz. Kabil, kardeşini katlettiğinde onu toprağa nasıl vereceğini dahi bilmekten acizken, bir anda katil olup zarar edenlerin tarafına geçti. O, ticaretini takip edenlerin borcundan da nasiplendi, dünya döndüğü sürece de nasiplenmeye devam edecek.
Bugün dünya öyle hızlı dönüyor ki başımız da beraberinde dönüyor; ne midemiz kaldı, ne sağlıklı beyin yapımız. Yaşadığımız çağ, maalesef zararların katlandığı, kazanmanın çok zor olduğu ender dönemlerden olsa gerek. Müflis tüccarlar, zarar üstüne zarar ederken, zararlarından başkalarının da nasiplenmesi için ellerinden geleni yapmaktan geri durmuyor. Ben bittim, o da bitsin, şu da bu da diye, diye iflas eşiğindekileri bir bir mahvediyor.
Konunun özüne dönelim, dünya elbette imtihan meydanı. Bu meydandan elde ettiklerimiz belirleyecek yönümüzü nereye çevireceğimizi. Zalim olmak da var günün sonunda zalimin karşısında elif gibi durmak da. Bu da alacağımız kararlarla şekillenecektir. Akli melekesi yerinde olan hiçbir insan zarara rızasıyla gitmez diye biliyoruz ama bu yol öyle ağır öyle ağır ki kişi bile isteye zarara, ateşin harına kendi ayaklarıyla gitmekten geri durmuyor. Yolun kaderinde, şeytanın talebesi olmak da var, düşmanı olmak da.
“Akletmez misiniz” diyor Allah, kitabında; “Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir. Şüphesiz ahiret yurdu korkup sakınanlar için daha hayırlıdır. Akletmez misiniz?” (6/En’âm 32)
“Kitab’ı okuduğunuz hâlde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Akletmez misiniz?” (2/Bakara 44)…
Akla dikkati çekip, aklı kullanmayı emrediyor Allah ama kul inadına şeytan aklını tercih edip yolunu tayin etmekten çekinmiyor.
Yeryüzünden bu kadar ahlar gökyüzüne süzüle süzüle yükselirken akledemiyoruz. Kırmaktan, yıkmaktan geri durmuyor, aksine zevkle, iştahla sürdürüyoruz zalimliğimizi. Bu kadar ahın ve bedduanın bir arada olduğu dünyada nefes almak gün geçtikçe zorlaşıyor. Zaman aleyhimizde işliyor ve biz hâlâ akletmiyoruz.
Başa dönelim, pusulanın ibresi iki yola doğru yönelirken, yolun sonuna tercihlerimiz, yapıp ettiklerimiz götürecek bizi. Ya müflis tüccar ya da kârlı ticaretin sonunda kazanan. Tercih, tüccarda.