ASLI GÜNEY
(The Turkish Post) –
Fransız edebiyatının dev yazarı Honore de Balzac’ı okumayanız yoktur. Özellikle de “Vadideki Zambak” isimli eseri tam anlamıyla bir şaheserdir. Hem edebi yazımıyla, hem de yazıldığı dönemle günümüze ışık tutan aydınlatıcı öğütleriyle her bireyin okuması gereken başucu kitaplar arasına yazılacak nitelikte bir eser. Dev eseri yeniden ele aldığımda, karşıma harika bir cümle çıktı. Balzac, devrindeki hukuk sistemini eleştirirken, şu veciz cümleleri tarihe not düşüyordu: “Bugünkü kanunlar, büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı gibidir.” Ünlü kalem, bu cümleleri 1800’lü yıllarda dile getiriyordu. Bir nevi çıkışlarıyla Fransız giyotinine kafa uzatıyordu. Adeta hukuksuzluklara ve adalet dağıtımlarında yaşanan aksaklıklara isyan ediyordu cümleleriyle…
Okuyucular şunu dile getirebilir. Balzac gibi edebi bir yazardan, nasıl olduk da, bir anda bir kaza vakasın geldik? Şunu ifade edeyim. İnsan hukukla içli dışlı olunca, okuduğu, izlediği ve gördüğü her şeyi hukuka ve adalete bağlama gibi bir durum ortaya çıkıyor. Siz buna meslek hastalığı deyiniz. Ben ise hukukçu bakışı olarak ifade edeyim. Türkiye’de yaklaşık bir haftadır tanınmış bir ailenin çocuğunun adının karıştığı trafik kazası konuşuluyor. Artık ismini saklamaya da gerek yok sanırım. Burada temel sorun kazanın yaşanması değil elbette. Ben bu konuyla ilgili konuşacak da değilim. İlgi alanım da değil zaten. Türk basınına göre; olay şöyle gelişmişti. Yazar Eylem Tok’un 18 yaşından küçük ve ehliyetsiz çocuğu bir kişinin ölümüne sebep olmuştu. Kazanın ardından siz ne beklersiniz. Önce yaralıları en yakın hastaneye kaldırırsınız. Ardından da gerekli adli ve hukuki sürecin başlaması için en yakın karakolla irtibata geçersiniz. Ancak ünlü yazar öyle yapmamıştı. Trafik kazasının ardından onu yurtdışına kaçırmıştı. Tok, önce oğlunu Mısır’a, oradan da Amerika’ya götürerek, hakkındaki bütün hukuki sürecin durmasına neden olmuştu.
“EBEVEYN, SUÇLU ÇOCUĞUNU SAKLAYABİLİR”
Şimdi hukukun evrensel ilkeleri açısından değerlendirsek, kaza sonrasında, annenin iki fiili gündeme geliyor. Birincisi, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme durumu mevcuttur. TCK’ya göre; bu fiilleri işleyenlere, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası veriliyor. Diğer suç ise ‘suçluyu kayırma’ durumudur. Bu suçun “üstsoy, altsoy, eş veya kardeş tarafından işlenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz” maddesi kanunda sarihtir. Bu açıdan anneye ceza verilemez. Kanun koyucu, anne veya babanın suçlu da olsa çocuklarını korumak istemelerini, doğal hal olarak görüyor. Bu açıdan Yazar Eylem Tok’un “suçluyu koruma” kapsamında ceza almayacağı açık. Ancak delilleri yok etmek ve gizlemek suçlamasıyla ceza alacağından şüphe yok.
BÜYÜK BALIK NASIL KAÇTI?
Şimdi gelelim en önemli ayrıntıya. Yukarıda sıraladığım kanun maddeleri sadece, “Büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı” ile ilgili. Küçük sinekler her zaman örümcek ağına takılıp kalıyor. Önemli olan büyük sineklerin de, ağları yırtmasına imkan vermeden, yakalayabilmekte. Yunan mitolojisindeki Adalet Tanrıçası Themis’in gözleri bağlıdır. Neden mi? Çünkü adalet kararını verecek kişinin tarafsız olması ve kararlarını bu tarafsızlıkla sadece ve sadece hukukun evrensel ilkelerine göre vermesi içindir. Ne yazık ki, Eylem Tok’un 18 yaşından küçük oğlunu yurtdışına kaçırırken ki, senaryoyu izlediğimde, ortada büyük bir planın olduğundan şüphe yok. Neden mi? Kazanın gecesinde Mısır’a gece 02.00’a bilet alınıyor ve Türkiye’den ayrılıyorlar. Tok ailesi yurtdışına adım atar atmaz, hemen haklarında yakalama kararı çıkıyor. İşte o zaman bu kararı verenlere, “Günaydın” diyoruz. Bu karar, ölümlü bir kazanın hemen ardından yapılmalıydı. Sınır kapılarına şüphelilerin bütün bilgileri verilmeliydi. Bu sayede havayolundan çıkışının önü kapatılacaktı. Ancak soruşturma süreçlerinin aksayarak devam etmesi ve yakalama kararının bir gün sonra gelmesinden dolayı, şüpheli elini kolunu sallayarak, ülkeden kaçtı. Burada temel durum şu. Acaba Eylem Tok ile oğlunun soruşturmasının gecikmesinde, isimlerinin sisteme geç işlenmesinde, en önemlisi de yakalama kararının geç çıkmasında, “Güçlü bir el” var mı? Tok ailesinin rahat tavırlarını ve hiçbir şey olmamış gibi şen şakrak ayrıldığı videoyu görünce kafamda deli sorular dalgalanmaya devam ediyor. Umuyorum ki, yargı ve emniyet camiasında da benzer durumlar kesinlikle vardır. Savcıya geç haber verilmesi, işlemlerin Polnet’e geç girilmiş olması bile, bu soruları artırıyor. Muhtemelen İçişleri Bakanlığı, önümüzdeki günlerde bir müfettiş görevlendirmesi yapacaktır.
Şüphe yok ki, bu soruşturma derinleştikçe altından çok pis kokular çıkacaktır. Çünkü her gün Türk medyasına yeni bir bilgi düşüyor. Belki de, Eylem Tok’un 18 yaşından küçük oğlunun kullandığı lüks aracın içerisinde başka tanınmış ailelerin çocukları da vardı. Bunlar birer soru işareti. Ancak son cümle olarak şunun altını çizeyim ki, ölümlü bir kazanın ardından, bir annenin bu kadar pragmatik düşünüp, yurtdışına çıkış kararı alması çok zordur. Bilinmeyen bir yerde saklama gibi düşünceler muhtemel senaryolar arasında yer alır. Fakat gece 02.00 Mısır uçağından bilet alıp, bu ülkeye gitmeleri birilerinin yönlendirmesiyle olmuştur yüksek ihtimalle. Çünkü bu kadar sistematik adım atmak şeytanın bile aklına gelmez. Şimdi gözler, Eylem Tok ve oğluna bu kapıyı aralayan ve gösteren “büyük balıkları” arıyor. Bekleyip göreceğiz.