(The Turkish Post) – ASLI GÜNEY
Tüm Türkiye’yi yasa boğan, Diyarbakır’da katledilen 8 yaşındaki Narin Güran cinayetine ilişkin, Ağır Ceza Mahkemesi, önceki gün kararı verdi. Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi, dört sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılandığı davada, Nevzat Bahtiyar hakkında değişikliğe gitti. Mahkeme, Bahtiyar’a “suç delillerini gizleme ve yok etmekten” 4 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Ancak mahkeme, anne Yüksel Güran, ağabey Enes Güran ve amca Salim Güran hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmetti. Ne var ki verilen karar, vicdanları yine rahatlatmadı.
Kamuoyunda Narin’in cansız bedenini, bir çuvala koyarak vicdansız bir duyguyla dere yatağına atan Nevzat Bahtiyar’a verilen cezai indirimden dolayı ciddi bir tepki oluştu. Hatta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatlarının karara itiraz edeceği ifade ediliyor. Fakat verilen karardan sonra bile soru işaretleri giderilemedi. Çünkü Narin Güran’ın katilinin kim olduğunu kamuoyu yine öğrenemedi. Mahkeme, tek bir katili açıklamak yerine, anne, ağabey ve amcaya, aynı taksir suçundan ceza vermeyi tercih etti. Ancak bu yöntem, hukuki olarak mümkün değil. Çünkü söz konusu cinayette bir katil mevcut. Ancak diğer iki sanık ancak, “cinayete yardım ve yataklıktan”, ya da “suç delillerini karartma” suçlarından ceza alabilir. Bu açıdan bu karar, istinaf ya da Yargıtay aşamasında muhtemelen bir bozulma gerekçesi olabilir.
Söz konusu cinayetle ilgili geçmiş dönemde birkaç yazı kaleme aldım. O yazılarda, suç delillerinin sağlıklı toplanılmamasına ve ifade aşamasında yaşanan eksikliklere dikkat çekmiştim. Hukukun temeli her zaman somut delilden ibarettir. Bu delillerde, olay mahallinde yapılan sağlıklı incelemeler ve olayın hemen ardından alınan sıcağı sıcağına ifadelerden elde edilir. Bu cinayette kolluk birimleri titiz bir çalışma yapmadığı için de, Savcılık makamı katili tam tespit edemeden, üstünkörü bir iddianame yazmak zorunda kaldı. Mahkeme de, ortada ciddi eksiklikler varken, iddianameyi kabul ederek ciddi bir hata etti. Aynı hatalar zinciri yargılama aşamasında da görüldü. Belli ki Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkların duruşma aşamasında çözüleceğini düşündü. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Sanıklar, ifade aşamasında ne söyledilerse, karar duruşmasında da aynı senfoniyi seslendirmeye devam ettiler. Şimdi o zaman tekrar soruyoruz: Narin Güran’ın katili kim? Bu sorunun cevabını ne Adalet Bakanı ne de İçişleri Bakanı biliyor! Ancak Adalet Bakanı, yargılama aşamasında tüm Türkiye’nin katili öğreneceği müjdesini vermişti. Şimdi ne olacak Sayın Bakan?
DELİL TOPLAMA ADLİ SÜRECİN TEMEL TAŞIDIR
Şimdi yaşanan cinayet vakası ve yargılama aşamasıyla ilgili bazı konuların altını çizmek istiyorum. Minik kızın katledilmesi sonrasında verilen karar üzerinden, yargı ve kolluk birimlerinin hatalarını analiz etmek, adalet sisteminin eksikliklerini ve iyileştirilmesi gereken yönlerini gözler önüne sermek açısından büyük önem arz ediyor. Cinayet, taciz, tecavüz ve istismar gibi davalar, hem toplumsal güvenin tesis edilmesi, hem de adaletin sağlanması açısından kritik bir görev ifa eder. Bu açıdan söz konusu davalarda en önemli konu, sanığın tespit edilmesi ve delil toplama aşamasında gösterilecek titizliktir. Delil toplama süreci, adli sürecin temel taşıdır adeta. Narin Güran cinayetinde yaşanan en önemli sorun aslında budur. Düğme yanlış iliklendiği için de, bütün hukuki süreçte sancılı ve sorunlu ilerlemiştir. Karar aşamasında verilen yanlış kararın altında da, delillerin sağlıklı toplanmaması yatmaktadır.
Hukuki olarak diğer temel sorunsa, delillerin güvence altına alınmaması yatmaktadır. Olay yerindeki delillerin uygun şekilde toplanmaması, zincirleme bir şekilde güvence altına alınmaması, hem maddi gerçeklerin ortaya çıkarılmasını zorlaştırmış, hem de delillerin mahkemede geçersiz sayılmasına neden olmuştur adeta. Buna ek olarak, kolluk kuvvetlerinin olay yerinde modern teknikler ve ekipman kullanmaması, delillerin yanlış değerlendirilmesine yol açmış, savcının hazırladığı iddianamedeki temel unsurlar eksik bırakılmıştır. Bu yöntemle de, mahkeme heyetinin sağlıklı karar vermesinin önü tıkanmıştır. Eksiklikler aslında bununla da sınırlı değil ne yazık ki. İnceleme yapan Jandarma personelinin, olay yerini yeterince korumaması, üçüncü şahısların delilleri bozmasına veya yok etmesine neden olmuştur. Bundan dolayı da Güran ailesi, cinayet mahallindeki bütün delilleri yok etmiş, kendileri aleyhine delil olabilecek her şeyi ortadan kaldırmıştır. Buna ek olarak, soruşturma ekibinin önyargılı yaklaşımlar sergileyerek yanlış şüpheliler üzerine yoğunlaşması, gerçek failin bulunmasını zorlaştırmasına neden olmuştur. Ayrıca görgü tanıkları veya olayla ilgili bilgiye sahip olabilecek kişilerin etkili bir şekilde dinlenmemesi, önemli ipuçlarının kaybolmasına yol açmış, Güran ailesi de, bu sürede bütün suç delillerini yok etmiştir. Cinayetin üzerinden birkaç gün geçtikten sonra başlatılan süreçse, cinayetin aydınlatılmasına kapı aralamamıştır.
GÜRAN AİLESİNİ “ÜST BİR AKIL” YÖNLENDİRDİ
Yukarıda saydığım konular tabii temel bazı eksiklikler. Bazen kolluk birimleri bu incelemeyi sağlıklı düşünemeyebilir. Burada adli makamlar devreye girer ve kolluğun bakış açısını değiştirir. Ancak yukarıda izah edilen davada, bütün saikler sanki Güran ailesinin lehine çalışmıştır. Bu kadar her şeyim sanıklar lehine olması hayatın olağan akışına aykırıdır. Burada Güran ailesinin, isterseniz “Üst Akıl” isterseniz, “Derin Akıl” tarafından yönlendirildiği aşikardır. Ve bir el bilinçli olarak, olayın kapatılması için mücadele etmiştir. Bundan sonra yargının ve kolluk birimlerinin odak noktası bu olmalıdır. Üç sanığa ceza vermek başlı başına doğru bir karar değildir. Yargının görevi öncelikli katili tespit edip, kanunu ona göre işletmektir. Yukarıda izah ettiğim üzere, üst yargılama aşamasında kararın bozulmayacağını kimse garanti edemez maalesef. Şayet savcılık ve mahkeme, dört dörtlük bir yargılama ve soruşturma yürütseydi, bu konuların hiç birisi konuşulmayacaktı.
Yaşanan yargılama aşamasında en büyük etkenlerde birisi de kolluk birimi üzerinde oluşan, kamuoyu ve medya baskısı da, yargı ve kolluk birimlerinin yanlış kararlar almasına neden olmuştur adeta. Toplum baskısıyla hızlı sonuç almak için yapılan hatalı incelemeler, gerçeklerin ortaya çıkmasından ziyade, engelleme işlemi görmüştür. Buna ek olarak da, yargı ve kolluk birimlerinin, bir telaş içerisinde, soruşturma aşamasındaki bilgilerin medyaya sızdırılması, hem soruşturmanın gizliliğini ihlal etmiş, hem de hassas bir cinayetin manipüle edilmesini saplamıştır. Bu dönemde özellikle aile içine yönelik cinsellik ima eden konuların basına sızdırılması da, olayın bir cinayetten ziyade aile içi ensest bir vakaya çevirmiştir.
NARİN CİNAYETİ, YARGI VE KOLLUK İÇİN EMSAL OLMALI
Aslında Narin Güran cinayeti artık yargı ve kolluk birimleri için bir emsal teşkil etmelidir. Bu açıdan eksik görülen bazı konularda, daha hassas davranılması için yargı ve güvenlik birimlerinin atması gereken bazı adımlar mevcuttur. Bu kapsamda, kolluk kuvvetlerinin delil toplama ve olay yeri inceleme süreçlerinde daha profesyonel ekipman ve teknikler kullanmasının elzem olduğu anlaşılmıştır.
Özellikle bir sonraki vakada, inceleme yapacak ekibin tecrübeli personellerden seçilmesi gerektiği herkesin hem fikir olduğu bir konudur.
Diğer bir konu da, yargı mensuplarının önyargısız bir şekilde davayı ele alması. Sanıkların hangi aileye, ya da siyasi partiye yakın olduğundan ziyade, maktulün ya da mağdurun öncelik taşıması gerektiği anlaşılmalıdır. Şayet söz konusu cinayette, gerekli hassasiyetler oluşmuş olsaydı, bugün Narin Güran’ın ruhu derin bir nefes alacaktı. Ancak cinayetin üzerinden birkaç ay geçmesine karşın, hala katilin tespit edilememesi, yargının bir ayıbı olarak kayıtlara geçmiştir. Umarım bundan sonra Türk yargısı, burada yaptığı hatalara düşmez ve ön yargısız bir yargılama ve soruşturma yürütür.