(The Turkish Post) – MERCAN BULUT
Son dönemde yediden yetmişine kadar milyonlarca kişi, gününün büyük bölümünü sosyal medya platformlarında geçiriyor. Kimisi sadece bazı görsel ve yazılı metinleri takip ederken, ekseriyetle çoğunluk kendisine ait özel yaşama dair görsel ve videolarını bu platformlarda paylaşmayı tercih ediyor. Genellikle de bu bildirimleri özel hayata dair görüntüler oluşturuyor. Kimisi havuz ve plajdaki mayosuyla görsel paylaşırken, kimileri de ev içerisinde ailesine ilişkin fotoğrafları paylaşma yolunu tercih ediyor.
Bu tarz paylaşımlarının ortak tek bir özelliği bulunuyor. Paylaşım yapılan bütün kareler, şahısların hep mutlu anlarına şahitlik ediyor. Paylaşımcılar hiçbir zaman kötü bir anına ilişkin görseli kendi özel adreslerinde paylaşmıyor. Bu da insanın aklına hep aynı soruyu getiriyor. Acaba sosyal medya kullanıcıların hepsi mi mutlu? Bu şahısların hiç üzüldüğü, ağladığı ya da sinirlendiği bir anı olmuyor mu? Aslında tabii ki oluyor. Ancak insanoğlu sadece kendisinin mutlu olacağı anı düşünüyor. Karamsar paylaşımlardan sürekli uzak duruyor.
Hepimiz insanız… Her birimizin anı anını tutmuyor haliyle. Bazen mutlu anlarımız olurken, aldığımız kötü bir haberden dolayı bütün bir ruh dünyamız hercümerç olabiliyor. Aslında bu da en doğal olanı. İnsan sevinci ve mutsuzluğu ile bir bütün. Aksini düşünmek asla insani bir yaklaşım değil. İşte yukarıda izah ettiğimiz hayat biçimi, aslında bir hastalık biçimi. Mutsuz insanlar, çevrelerine mutlu olduklarını ilan etmek için aslında bir nevi yalan söylüyorlar. Bunun psikolojideki adı da; Ördek sendromu.
Bu yaklaşım tarzına göre; kişi dışarıdan sakin ve mükemmel görünmesine karşın, iç dünyasında yoğun bir çaba ve stresle mücadele ediyor. Bu kavram, ördeklerin suyun yüzeyinde zarifçe süzülmesi, ancak suyun altında sürekli çırpınarak ilerlemesi metaforuna dayanıyor aslında. Günümüzde özellikle sosyal medya ve başarı odaklı kültür, bireylerin hayatlarını ideal bir tablo gibi sunmalarına yol açarken, bu tablonun ardında ciddi duygusal ve psikolojik yükler saklanabilir.
Bugün sosyal medya üzerinde paylaşım yapan milyonlarca insan aslında, yukarıda gülücük atarken, diğer yandan ekonomik sorunlar, aile için çekişmeler ve iş hayatında yaşadığı buhranlarla mücadele ediyor. Kimileri aslında kendilerine yalan bir dünya kurarak, burada sahte bir cennet yaşadığı izlenimi veriyor. Ördek sendromu ile ilişkilendirildiğinde de çarpık yaşamlar, bireylerin dış görünüşte mükemmel bir hayat sergilemeye çalışırken içsel bir çatışma yaşamasına neden oluyor aslında.
MÜKEMMELİYETÇİLİK BEKLENTİSİ VE SENDROM SORUNU
Bugün dünya genelinde milyonlarca insan, sosyal medyanın herhangi bir türevini mutlaka kullanıyor. Kimileri bu alanı sadece bilgi amaçlı kullanırken, ekseriyetle büyük çoğunluk sadece eğlence amaçlı tercih ediyor. Bu açıdan sosyal medya, insanların yaşamlarının yalnızca “parlak” yönlerini göstermelerine kapı aralıyor. Bu, gerçekçi olmayan bir başarı ve mutluluk algısı yaratarak başkalarının da aynı şekilde mükemmel bir hayat sürdürme baskısı hissetmesine yol açabilir. Sosyal medyada lüks bir yaşam paylaşan bir fenomen kadını izleyen bir takipçi, haliyle aynı yaşamın arzusunu güdüyor. Bu amaçla da farklı yöntemlere başvuruyor.
Öncelikli olarak özel hayatına dair ve mahrem amaçlı görüntülerini paylaşarak, takipçi sayısını artırmak ve para kazanmayı arzuluyor. Her yeni bir paylaşımda çıtasını yükseltme gayreti de mahremiyet kavramını ayaklar altına alıyor. İlerleyen süreçte sadece mutlu bir kadın pozu paylaşarak, hayranlarındaki imajını pekiştiriyor. Ancak işin aslına bakıldığında, karşımızda mutlu bir kadın olduğunu gizlemeye çalışıyor. Belki görüntü önünde mutlu olsa da, kamerayı kapattığında her gün sorunlarına yenileri ekleniyor. Kısacası çarpık yaşamlar, kişinin kendi iç sesi ve toplumun beklentileri arasındaki çatışmadan doğuyor. Bu çatışma, ördek sendromunun bir tezahürü olarak kişinin duygusal yorgunluk, kaygı ve hatta depresyon yaşamasına neden olabiliyor ileri ki süreçte
Psikolojideki “Ördek sendromu”nun temelinde mükemmeliyetçilik yatıyor. Bu da bireyin kendini sürekli “yeterince iyi” hissetmemesine neden olabilir. Çarpık yaşamlar, bu mükemmeliyetçilik tuzağıyla beslendiğinde, kişi kendi hayatını anlamlandıramaz hale gelebilir. Bu hastalık halinden kurtulmanın tek bir yolu mevcut. Bireylerin, hem bireysel düzeyde hem de toplumsal olarak, hayatın yalnızca başarılarla değil, zorluklarla dolu olduğu gerçeğini kabul etmeleri gerekiyor. Aslında bunu yapmaları halinde, bireylerin kendilerine karşı daha şefkatli olmalarının yolu açılabilir.
ÖRDEK SENDROMU, ÇARPIK YAŞAMLARI DOĞURUYOR
Ördek sendromu ve çarpık yaşamlar, modern dünyanın bireyler üzerinde yarattığı baskıların birer yansıması. Bu durumlarla başa çıkabilmek, kişinin kendi kimliğiyle barışık bir hayat sürmesine ve toplumsal başarı algısının yeniden tanımlanmasına bağlı. Gerçek anlamda da mutlu ve dengeli bir yaşam, dış görünüşten çok iç huzura odaklanmayı gerektiriyor. Diğer yandan gerçeklikten uzak paylaşımların, bireyler üzerinde yarattığı etkilerin farkında olmak ve sağlıklı bir sosyal medya kullanım alışkanlığı geliştirmek, bu olumsuz etkilerden korunmada kritik öneme sahip.
Bu açıdan ailelerin özellikle ergenlik dönemindeki gençleri yakından takip etmeleri gerekiyor. Bu dönemler gençlerin kendini dış dünyaya ispatlama gayretiyle geçer. Şayet çevresinde iyi örnekler mevcutsa, bu kritik eşikler daha stressiz aşılabilir. Ancak örneklerin olmaması halindeyse gençler, kendini sosyal medya ağına kaptırabilir. Bu dönemde, sosyal medyanın araç değil amaç haline gelmesini engellemek, bireylerin hem bireysel mutluluğu hem de toplumsal sağlığı için hayati bir adım olarak görülebilir. Ayrıca çevresinde mutlu ve mesut pozları veren, yakışıklı ve güzel bazı ünlülerin, aslında ne kadar mutsuz oldukları da yapılan incelemeler ortaya çıkıyor.
Aslında Ördek sendromu ile mutsuz insanlar, yüzlerine sahte bir maske takarak, insanlar arasında dolaşıyor. Bu aşama kendisini anlık mutlu hissederken, milyonlarca gencin de mutsuz olmasına kapı aralıyor. Bunun için yapılması gereken tek bir konu var: herkes kendi öz haliyle var olmalı. Başkasının mutluluğu ya da mutsuzluğunu kendisine amaç edinmemeli.