(The Turkish Post) – MEHMET EREN Türkiye’de 2012 yılında zorunlu eğitim süresi 12 yıla çıkarıldı. Bu değişiklik, eğitimde önemli bir adım olarak görülse de ortaya çıkan sonuç beklenenden çok farklı oldu. Gençler, lise ve üniversiteleri bitirmelerine rağmen mesleksiz ve işsiz kaldılar. Üniversite sayısındaki hızlı artışa rağmen eğitim kalitesi düştü ve milyonlarca genç niteliksiz bir şekilde mezun oldu. Bu durum, gençlerin giderek mafya, suç örgütleri ve ileriki dönemlerde terör örgütlerinin hedefi haline gelmesine yol açtı. Türkiye’de yaşanan bu tablo, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun da yaratmış durumda. Son dönemde artan suç oranlarının arkasında da işsiz gençlerin etkisi gözlemleniyor.
Türkiye’deki eğitim sistemi, milyonlarca gencin iş gücü piyasasına donanımlı bir şekilde katılmasını sağlayamadı. Meslek liselerine gereken önem verilmedi ve birçok genç genel liselerden mezun olup iş bulmakta zorlandı. 2012’de yürürlüğe giren zorunlu eğitim sistemi, mesleki eğitim alanında ciddi eksiklikler barındırıyordu. Gençler mezun olduklarında iş dünyasında geçerli bir mesleki beceriye sahip olamadılar, bu da Türkiye’de işsizlik oranlarını daha da yükseltti.
Üniversite sayısındaki artış, işsizliği çözmek için bir başka adım olarak atıldı. Ancak üniversitelerin hızla çoğalması eğitim kalitesinde düşüşe yol açtı. Her ile üniversite açılması, yükseköğrenime erişimi kolaylaştırsa da mezun sayısındaki artış, iş bulma süreçlerini daha da zorlaştırdı. Bugün birçok üniversite mezunu genç, meslek sahibi olmadan işsiz kalıyor. Eğitim sisteminden beklentiler büyüktü, ancak gençler mezun olduktan sonra hayal kırıklığı yaşıyor. Türkiye’deki sorunun yalnızca işsizlik değil, aynı zamanda mesleksizlik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Öte yandan mevcut iktidarın sergilediği politikalar ve vitrinindeki isimler, gençlere çalışmadan zengin olabilecekleri ve lüks içinde yaşayabilecekleri yanılsamasını sundu. Bu durum, gençler arasında yanlış bir umut yarattı ve iktidara yakın olanların bu durumdan faydalanmasını sağladı. Ancak bu yanlış algı, gençlerin geleceğini karartmakta ve onlara sunulan olanakları kısıtlamaktadır. Siyasi hırsların, iktidar tarafından harcanan milyonlarca genç beyinle sonuçlanması, toplumsal huzursuzluk ve güvensizlik ortamını daha da derinleştirmektedir.
Son dönemde Türkiye’de yaşanan asayiş olaylarına bakıldığında, işsiz gençlerin bu olaylarda önemli bir payı olduğu göze çarpıyor. Gençler iş bulamıyor, ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor ve sonuç olarak toplumsal huzursuzluklar ortaya çıkıyor. Sokak kavgaları, gasp ve hırsızlık gibi suçlar artıyor. Hatta polis şehit etmeye kadar varan olaylar yaşanıyor. Bu suçlara karışan kişilerin önemli bir kısmı, eğitimlerini tamamlamış ancak iş bulamayan gençler. İşsizlik ve mesleksizlik, bu gençleri umutsuz bir gelecekle baş başa bırakıyor ve suç işlemeye yöneltiyor.
Türkiye’nin sosyal dokusu açısından ciddi bir tehdit oluşturan bu gelişmeler, eğitim sisteminin yalnızca diploma sahibi yapmakla kalmadığını, aynı zamanda gençleri meslek sahibi yapmadığını gösteriyor. İş bulamayan, geleceği belirsiz olan bu gençler, sosyal hayatta kendilerine yer bulamadıkları için umutsuz ve karamsar hale geliyor. Bu karamsarlık, toplumsal sorunlara yol açıyor. Sonuç olarak, gençler arasındaki işsizlik sorunu yalnızca ekonomik değil, toplumsal güvenlik açısından da büyük bir tehdit oluşturuyor.
Türkiye’de eğitim sisteminin yeniden ele alınması, mesleki eğitime daha fazla önem verilmesi ve gençlerin iş gücüne katılabilecekleri becerilerle donatılması gerekiyor. Aksi halde, işsiz ve mesleksiz gençlerden oluşan bu kitle, hem ekonomik hem de toplumsal anlamda daha büyük sorunlara yol açacaktır. Eğitim reformu, yalnızca teoriye dayalı değil, aynı zamanda iş dünyasının taleplerine uygun beceriler kazandıran bir yapı haline getirilmelidir. Gençler mesleki beceriler kazanmadığı sürece, Türkiye’nin işsizlik ve mesleksizlik sorunu daha da derinleşecektir. Daha kötüsü, bu umutsuz gençler içinde sürüklenecekleri suç sarmalı nedeniyle ülkeyi sokağa çıkılamaz hale getirebilirler.