(The Turkish Post) – Bugün merhum Adnan Menderes’in idamının 63. yıldönümü. Hürriyet yazarı Sedat Ergin, 17 Eylül 1961 tarihinde asılan eski Başbakan Adnan Menderes’in son gününü yazdı:
Menderes, hücumbotta Marmara Denizi’nin dalgaları sularında yol alırken Albay Güryay’ın ona söylediklerine inanıp, gerçekten de hastaneye gönderildiğini mi düşünüyordu? Yoksa, bunun onu ölüme götüren son yolculuk olabileceği şüphesi aklına düşmüş müydü?
Yassıada Mahkemesi’nde 15 Eylül günü idam kararları açıklanırken, bir gece önceki intihar girişimi nedeniyle adadaki revirde tedavi altında olduğundan, duruşma salonunda hazır bulunmamıştı. Yeniden odasına getirildiğinde ise dış dünyadan haber alma imkânı yoktu.
Odasına döndükten sonra görüşebildiği tek kişi, 17 Eylül sabahı muayeneye gelen doktor heyeti hariç tutulursa, çocukluk arkadaşı Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes olmuştu. Ancak ondan da idam kararlarıyla ilgili bilgi aldığı şüpheliydi. Çünkü Albay Güryay da başından sonuna hazır bulunmuştu o görüşmede. Bu durum, Menderes’in Yassıada’dan ayrılırken hakkındaki idam kararından haberdar olmadığına işaret ediyor.
MENDERES İDAM KARARINI NASIL ÖĞRENDİ?
Peki Menderes idam kararından hangi noktada haberdar oldu?
Menderes’in son gününün bütün akışına tanıklık eden o tarihte Ordu Foto Film Merkezi’nde görevli fotoğrafçı Astsubay İsmail Şenyüz’ün (87) aktardıkları, İmralı’ya giderken kendisine bilgi verilmiş olabileceğine işaret ediyor.
Bu konuda şunları anlatıyor Şenyüz:
“Hücumbotla giderken duyurmuşlar kendisine. Ben bunu Menderes idam edildikten sonra gemideki muhafızlardan duydum. Sordum ‘ne oldu’ diye, onlar bana söylemişlerdi. ‘Gemide haberi oldu’ dediler.”
SABAHKİ PERİŞAN HALİ KALMAMIŞTI
İmralı’ya vardıklarında Menderes hücumbottan iki subayın gözetiminde indirilir. Subaylar kendisini İmralı’daki cezaevinde görevli iki gardiyana devrederler. Menderes, rıhtımdan doğruca İmralı Cezaevi’ndeki infaz savcısının odasına götürülür ve burada hükmün özeti yüzüne okunur. Bu noktada yine o sırada içeride bu anı görüntülemekte olan Şenyüz’ün anlatımına başvuralım.
“Savcının odasına girdik. Savcının odasında ona hükmü tebliğ ettiler. Sabahki perişan hali kalmamıştı. Ben hayret ediyorum hâlâ, iyi dayandı. Elleri kelepçeliydi. Benim fotoğraf çektiğimi görünce kelepçe görünmesin diye elini saklamaya çalıştı. Savcının odasında çok üzüldüm, şok geçirdim, ne yapacağımı bilemedim.”
Bu noktada Menderes, karar kendisine tebliğ edildikten sonra son beyanında bulunur ve şöyle der:
“Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu arada karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum.”
HEYETİN FOTOĞRAFA GİRMESİ NASIL ÖNLENDİ?
Kararın tebliğ edilmesinden sonra kendisine hocayla konuşmak isteyip istemediği sorulur. Menderes, ardından hoca ile birlikte savcının odasının yakınındaki küçük bir odaya girer. Bir süre sonra odadan hocayla birlikte çıktıklarında üzerinde beyaz gömlek vardır. Şenyüz, o anı da şöyle hatırlıyor:
“Hocanın yanından çıktığında yüzü gayet normaldi. Ben ona hâlâ ona şaşarım. Ne ayağı tökezledi, ne de sendeledi…”
Bunu topluca darağacının bulunduğu alana gidilmesi izler. En önde yanında iki yanında birer gardiyan olduğu halde Menderes yürürken, sivil-asker bütün görevliler de heyet halinde biraz geriden kendisine eşlik etmektedir.
Bu sırada gardiyanlar Menderes’in kollarından tutunca arkadan bir askeri görevli “Kollarından çıkın” diye uyarır. Şenyüz’ün anlatımına göre, bunun nedeni tek başına sağlıklı bir şekilde yürüdüğünün gösterilmek istenmesidir:
“Gardiyanlar kolundan çıktılar. O kendi başına yürümeye başladı. Başı öne eğik, öyle yürümeye başladı.”
Şimdi tam bu aşamadaki önemli bir noktanın üzerinde duralım. Şenyüz’e, Menderes darağacına giderken kendisini yalnızca arkadan gösteren fotoğraf çekmesi emri verilmiştir. İdam sehpasına gidildiği sırada heyeti topluca gösteren bir fotoğraf arşivlerde yoktur. Neden? Şenyüz nedenini şöyle anlatıyor:
“Hiç önden fotoğrafını çekmedim. ‘Önden çekersen arkadan yürüyenler görünür’ dediler.”
Menderes’i ölüme götürenler o fotoğrafın içinde görünmekten kaçınmaktadırlar.
MENDERES İPTE DÖNMEYE BAŞLADI
Barakaların yanından geçerler ve karşılarına küçük bir alan çıkar: “Köşeyi dönünce idam sehpası göründü. Birisi bana ‘Ne duruyorsun çeksene’ dedi. Ben de dalmışım öyle gidiyorum. Koğuşların yan tarafında boş bir alandı. Oraya sehpayı kurmuşlar…”
Ve o an gelir. Menderes hoca ile birlikte Kelime-i Şehadet getirir. Pek çok görgü tanığının da aktardığı üzere, Menderes’in ağzından ‘son söz’ olarak şu ifadeler duyulur:
“Katiyyen muğber değilim, hiçbir iğbirar duymuyorum.” (Kesinlikle küskün değilim, hiç bir gücenme duymuyorum.)
Şenyüz, bundan sonrasını şöyle anlatıyor:
“Sonra sandalyeyi çektiler, Menderes ipte dönmeye başladı. Benim dikkatim hep ondaydı. Darağacında dönüyordu, öyle bir müddet döndü… Bana doğru döndükçe ben fotoğraf çekiyordum. O arada bir fotoğraf var ki, onu günlerce unutamadım, böyle gözleri şey etmiş, sert bir bakışı vardı…”
Darağacının olduğu alandan ayrıldıktan bir süre sonra doktorla yeniden Menderes’in cansız bedeninin yanına gelirler. Bunun nedeni doktorun son bir kontrol yapacak olmasıdır: “Yarım saat sonra doktorla beraber geldik. İpi aşağı çekmişlerdi, Menderes benim seviyeme inmişti, çünkü fotoğrafı tam cephesinden çektim. Doktor da muayenesini yaptı. Dili şişmişti. Aldıktan sonra yıkamak için götürdüler.”
KENDİSİ ASLINDA MENDERES HAYRANIYDI
Şenyüz’ün tanıklığı bu noktada son bulmuştur. Ardından ölüm raporunu yazan doktorla birlikte helikopterle İmralı’dan İstanbul’a dönmüştür. Hücumbotta yeniden dalgalarla boğuşmak yerine helikopterle döndüğü için mutludur. Ayrıca, telemetre kullanmadan göz kararı çekmesine karşılık fotoğrafların net çıkmış olması da kendisine derin bir nefes aldırmıştır.
Menderes’in son gününü başından sonuna dek görüntüleyen astsubay 17 Eylül 1961 tarihinde kendi ifadesiyle “Hayatının en zor gününü” yaşamıştır. Bir taraftan komutanlarının verdiği görevi layıkıyla yerine getirmeye çalışırken, diğer taraftan bu görev onu aslında hayranı olduğu bir devlet büyüğünün son gününü ve asılışını fotoğraflayarak belgelemek gibi üzücü, sıkıntılı bir durumun içine sokmuştur.
Kendisiyle sohbetimizde bir sorum üzerine “Menderes’e elbette oy verdim, beni arkadaşlarım Menderesçi bilirlerdi” diye o tarihteki siyasi eğilimini açıklamaktan da kaçınmadı Şenyüz.
İsmail Şenyüz, geriye dönüp baktığında o günden en çok hangi anı hatırlıyor? Bu soruma şu yanıtı verdi: “Menderes’le barakaların yanından geçerek idam sehpasına yürüyüşü, o an yaşadığım heyecanı hiç unutmadım.”