(The Turkish Post) – MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
Mesele pek göründüğü ve dile getirildiği gibi değil.
Sosyal medyayı var eden ve vazgeçilmez hale getiren temel faktör her birey için ben merkezli bir dünya oluşturma becerisi. Çağımızın vebası narsizm genç nesillere sosyal medyadan bulaşıyor.
Egoların dolu dizgin koştuğu, birbiriyle kanlı savaşlara girdiği bu medya türü, kurumsal medyanın yani gazetelerin ve televizyonun yerini alınca, bu sefer pusuda bekleyen tilkilerin av sahasına dönüştü. Bilgisayar programlarının sınırsızca imkân verdiği algoritmalarla büyük data kontrol altına alınıyor. İnternette gezindiğiniz sayfalara, baktığınız haberlere, alış-veriş tercihlerinize göre sizin için bir profil oluşturuluyor ve bu profilinize uygun mesajların muhatabı oluyorsunuz. Örgütlü siyasî merkezlerin, istihbarat teşkilatlarının propaganda operasyonları ve büyük-küçük şirketlerin reklam kampanyaları terzi elinden çıkmış kişiye özel elbise gibi sosyal medya kullanıcısının üzerine giydiriliyor. Büyük, çok büyük paraların döndüğü, derin organizasyonların at koşturduğu karanlık bir dünya ortaya çıkıyor.
Bugün sosyal medya aracılığıyla size ulaşan mesajlara bakın. Birey merkezli iletişim ağları üzerinden daha çok reklâmlar ve siyasî merkezlerin algı mesajları dolaşıyor. Sosyal ağlar, ekonomik ve siyasî ağların kontrolü altına yeni bir yapılanmaya giriyor. “Mavi tık”lar ve kendi arasında kullanıcı skalaları, parası ve gücü olanı sıradan kullanıcının tepesine yerleştiriyor.
‘KLAVYE SOYTARILARI’NA AÇILAN ALAN…
Doğal yaşamın içinde bol miktarda parazit-asalak yaratık kendine yaşam alanı açar. Sosyal medya, bu tür asalak-parazitlere çok rahat bir ortam sunuyor. Tek merkezden yönetilen trol orduları eliyle meydan savaşları veya katliamlar sürdürülüyor. “Klavye soytarıları” (Bu tabir Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait) karanlık bir odada, bir elindeki sandviçi yerken, diğer eliyle adam doğruyor. Kara çalmalar, iftiralar, tehditler ve her türlü sahtelik patlamış kanalizasyon gibi ortalığa saçılıyor.
Sosyal medya parazitleri, basılı-kurumsal medyanın soytarılarına göre daha rahat belden aşağı vuruşlar yapıyor. Para, örgütlenme ve tek bir merkezden yönlendirme bir araya gelince, yıldırıcı ve tüketici bir manzara ile maksat güya hasıl oluyor. Durum sizi aldatmasın. Trol orduları için belediyeler her zaman elverişli bir mesai imkânı sunuyor. Bugün iktidar trolleri ile muhalefet trolleri neredeyse birbirine denk güçler halinde birbiriyle savaşa halindeler.
Sosyal medya fenomeni veya influencer olmak için girişilen çabalar ve bu mesleğin kariyer basamakları da istismara çok açık. Kara para aklamaktan yeraltı örgütlerinin paravanlarına, aklın ve izanın sınırlarını zorlayıp sosyal medya maymunu olmayı başaranların hemen giriştiği reklâm faaliyetine kadar kontrolsüz ve denetimsiz bir yığın iş kolu ortaya çıkmış vaziyette. Sosyal medyayı doğum günü pastasının üzerindeki mumu söndürmek için kullanan saf ve iyiniyetli kullanıcılar bu kirli ilişkiler ağının kurbanları haline geliyor.
SİVİL DENETİM OTORİTELERİ İHTİYACI VAR
Denetim şart. Yalnız devlet iktidarının keyfi olarak devreye soktuğu yasaklar cinsinden bir denetim olmamalı bu. Basılı medyada en son parlak örneği Faruk Bildirici olan, “Okuyucu Ombudsmanı” şeklinde, gücünü dayandığı ahlakî standartlardan alan sivil denetim otoritelerine ihtiyaç var. Trol ordularını ifşa edecek, reklâm kampanyaları karşısında kullanıcıları koruyacak, sahtekârlıkları deşifre edecek sosyal denetim organları devreye girmeli. Sosyal medya kullanıcılarının güvenle müracaat edecekleri akreditasyon siteleri gibi örgütlenmeler ihtiyacı karşılayabilir.
Devletin koyduğu Instagram yasağı gibi, haberleşme özgürlüğünü ihlal eden örneklerin itiraz edilmeye değecek bir tarafı bile yok. VPN programları neredeyse bütün sosyal medya kullanıcıları tarafından devreye sokuluyor ve yasaklı siteye girişte bir sorun yaşanmıyor. VPN kullanmak yasak değil ve bedava birçok program var. Bir teraziye koyup tarttığınız zaman, yasaklar da dahil, iktidarların sosyal medya operasyonları aleyhlerine çalışıyor. İşin ilginç tarafı son zamanlarda başta CHP olmak üzere, muhalefetin sosyal medya orduları da onların aleyhine netice veriyor. Siyasî propaganda aracı olarak kullanıldığı zaman sosyal medya sahibini vuran bir silah gibi. Sebebi çok düzeysiz ve kaba-saba şekilde kullanılıyor olması. CHP’li troller, şu geleneksel din karşıtı laiklik saplantısını çoğaltan marjinal mesajları yayarken, CHP merkezinin muhafazakâr seçmene nüfuz etme çabalarını baltalamış oluyor. İktidar trolleri ise şımarık ve üst perdeden kibir dolu salvoları ile hep sevimsiz kalıyor. Sosyal medyanın siyasî kâr-zarar hesabı, “kim savunduğu merkeze ne kadar kaybettiriyor?” çetelesi üzerinden yapılmalı.
Sosyal medya masum değil. Çare, yasağı koyana verdiği zarar dikkate alındığında iktidar için bile yasaklamak değil. Serbest bir iletişim aracı olarak sosyal medyanın özgür bir ortamda kendi denetim ve akreditasyon mekanizmalarını oluşturması lazım. Elbette haberleşme ve medya özgürlüğünden vazgeçemeyiz; ancak karşımızda duran tablo özgürlük alanının çok ötelerine taşan rahatsız edici bir durumu yansıtıyor.