(The Turkish Post) – TUNA CEVHER
Küresel ekonomide sarsıntıların arttığı, savaş riskinin büyüdüğü bir dönemde altın yeniden başrolü kaptı. 2025’in son çeyreğine girilirken hem merkez bankalarının alımları hem de yatırımcıların “güvenli liman” arayışı, piyasaları altınla yeniden şekillendirdi.
ALTIN 1 YILDA % 50’YE YAKIN DEĞER KAZANDI
13 Ekim 2025 itibarıyla ons altın 4.078 dolara ulaştı. Bu, tarihin en yüksek seviyelerinden biri. 2024 sonunda 2.700 dolar seviyesinde olan ons altın, sadece dokuz ayda yüzde 50’ye yakın artış kaydetti. Türkiye’de ise gram altın 5.500 lira bandını aştı. Artışın temel nedeni hem ekonomik belirsizlikler hem de jeopolitik gerginliklerin yatırımcı psikolojisini tamamen değiştirmesi. Uzmanlara göre piyasalar, artık “kazanç”tan çok “korunma” refleksiyle hareket ediyor. Enflasyon, resesyon riski ve savaş tehdidi bir araya geldiğinde, altın “güvenli liman” değil, “tek liman” haline geldi.
MERKEZ BANKALARININ ALTIN HAMLESİ
2025 yılında merkez bankalarının altın alımları son 12 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Çin Merkez Bankası, art arda 11 ay boyunca rezervlerine altın ekledi. Hindistan Merkez Bankası, yıl içinde 57 tonluk yeni alım yaptı. Bu tablo, yalnızca ekonomik değil, jeopolitik bir mesaj da içeriyor: Doların rezervlerdeki hâkimiyeti sorgulanıyor. Çin, Hindistan, Rusya ve bazı Körfez ülkeleri, altınla desteklenen rezerv politikasıyla “ABD finans sistemine alternatif bir güven unsuru” yaratmaya çalışıyor. Kısacası, altın artık sadece yatırım değil; siyasi bağımsızlığın simgesi haline geldi.
SAVAŞLAR VE GERİLİMLER ALTINA YARIYOR
Rusya-Ukrayna savaşı sürerken, Orta Doğu’daki çatışmaların ardından gelen ateşkes süreci de piyasalar tarafından temkinli izleniyor. İsrail-Gazze hattında aylar süren yıkımın ardından varılan ateşkes, bölgesel tansiyonu geçici olarak düşürse de belirsizlik hâlâ sürüyor. Uzmanlara göre kalıcı barış sağlanmadıkça, yatırımcılar riskten kaçınarak altına yönelmeye devam edecek. Buna ek olarak, ABD’nin Asya’daki askeri hamleleri, Çin-Tayvan gerilimi ve küresel ticaret savaşları da piyasalarda yeni bir korku dalgası yaratıyor. Bu korku doğrudan altın fiyatlarına yansıyor. Ekonomistler, “Jeopolitik risk endeksi yükseldikçe ons altın da aynı yönde hareket ediyor” yorumunu yapıyor.
JAPONYA: ALTIN İHRACATINI SINIRLAMA POLİTİKASI
Japon hükümeti, Rusya kaynaklı altın ihracatına yaptırımlar kapsamında sınırlamalar getirdi. Yani Japonya, altının yurtdışı satışını kısıtlayarak stratejik kontrol uyguluyor; ancak ülke içinde bireylerin gram altın almasına ya da bulundurmasına dair herhangi bir yasak bulunmuyor. Bu adım, Japonya’nın dış ticaret dengesi ve uluslararası yaptırım politikalarına dayalı bir hamle olarak yorumlanıyor.
TÜRKİYE’DE YASTIK ALTINDAKİ SERVET: 500 MİLYAR DOLAR
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, son açıklamasında yastık altı altın miktarının 400–500 milyar dolar arasında olduğunu belirtti. Karahan, “Bu devasa bir pasif servet. Finansal sisteme kazandırılması, fiyat istikrarı için kritik önemde” dedi. Ancak vatandaşın altınını bankaya teslim etmeye isteksizliği sürüyor. Gerekçesi açık: güven eksikliği. Son yıllarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar, mevduat faizlerindeki belirsizlik ve TL’deki değer kaybı, halkın “yastık altına” olan inancını güçlendirdi. Ekonomistler, hükümetin bu alanda uyguladığı söylemin “teşvik”ten çok “uyarı” niteliğine dönüştüğünü belirtiyor. Toplumun önemli bir kesimi, “Altınımı sisteme sokarsam bir daha çıkaramam” korkusunu taşıyor.
ALTINA YÖNELİMİN NEDENİ
Altına yönelimin arkasında hem ekonomik hem de psikolojik temeller yatıyor. Öncelikle savaş riski faktörü, her yeni çatışmada yatırımcıların yeniden altına yönelmesine neden oluyor. Belirsizlik dönemlerinde güvenli liman arayışı güçleniyor. Enflasyon baskısı da bu eğilimi destekliyor; paranın değer kaybettiği dönemlerde insanlar birikimlerini korumak için altını tercih ediyor. Bunun yanında, dolar bağımlılığına duyulan endişe birçok ülkeyi rezervlerini çeşitlendirmeye itiyor. Özellikle jeopolitik gerilimlerin tırmandığı bölgelerde, devletler ve bireyler portföylerinde altın miktarını artırıyor. Ayrıca likidite avantajı, yani altının her ülkede hızla nakde çevrilebilmesi, bu metalin cazibesini korumasını sağlıyor. Kültürel alışkanlıklar da önemli bir etken; Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerde altın, yalnızca yatırım değil, aynı zamanda geleneksel bir güven sembolü. Son olarak, psikolojik güven unsuru da güçlü: “Altın varsa güvendeyim” anlayışı, küresel ekonomik sistemdeki çalkantılara rağmen hâlâ geçerliliğini sürdürüyor.
GÜVENİN YERİNİ METAL ALDI
Altın yükseliyor çünkü insanlar güven duymuyor. Ne para politikalarına ne siyasi istikrara, ne de küresel barışa… Dünya genelinde altına yönelim, aslında bir güvensizlik endeksi haline geldi. Türkiye özelinde tablo daha çarpıcı: Halk bankalara değil, yastık altına inanıyor. Bu durum, hükümetin ekonomi yönetimine olan güvenin kırıldığını gösteriyor. Devlet, vatandaşın altınını ekonomiye kazandırmak istiyor; vatandaş ise altınını “devlete kaptırmamayı.” Sonuçta, altın sadece parlamıyor — sistemin kusurlarını da yansıtıyor.























