(The Turkish Post) – MÜMTAZER TÜRKÖNE
“Türk usulü” iktidar siyasetinin geleceği planlama mottosu sadece bu kelimeden ibarettir. Seçim yüzünden, can yakan sorunlara getirilecek çözümleri ertelerken iktidar kulislerinde bu mottonun, “seçimden sonra bakarız!” diye sık sık tekrarlandığından emin olabilirsiniz.
Pazartesi gününden itibaren Türkiye, farklı önceliklere uyanacak. Galiplerin kutlamaları, mağlupların kıskançlık ve öfke nöbetleri bir haftadan bilemediniz bir aydan uzun sürmeyecek. Herkes önüne bakacak. Kuvvetle muhtemeldir ki yepyeni bir dönemin aktörleri ve dinamikleri siyasî sahnenin projektörleri altında göz açıp kapayana kadar şatafatlı yerlerini alacak.
Peki neye bakılacak?
İktidar seçim kampanyasının altın vuruşu sayılan “emeklilere zam” hamlesini yapamadı. Demek kasa boş ve para politikasında gerçeklere uygun bir denge tutturmak imkânsız. İki alternatif var: Ya IMF ile bir stand-by, ya da Mehmet Şimşek’in uluslararası finans çevrelerine verdiği güvencelerle işleyen çok sıkı bir para politikası. Çare dediğimiz kemer sıkmak. Asıl tüketici kitle olan orta sınıfın ve fakir-fukaranın kemerleri birkaç kere sıkılacak. Talep kısılınca enflasyonist baskı azalacak ve Türkiye en kısa 4-5 yıl sonra biraz da olsa kendine gelmiş olacak. Siyasetin aktörleri ve dinamikleri arka fonu boydan boya kaplayan bu karanlık tabloda iş görecek ve yeni dengeler oluşturacak.
Ekonomik kriz dış politikada bağımlılık, iç politikada ise dikta eğilimleri doğurur. Krizden çıkış dışardan gelecek paraya bakınca bağımlılığın artması, içerde ezilenlerin feryadı yükselince temel hakların kısıtlanması, moda tabirler “güvenlikçi” politikalara geri dönülmesi kaçınılmazdır. Yönetim tekniği olarak memleketimizde olağanüstü ağırlık kazanan “algı operasyonlarının”, “terörle mücadele” söylemlerinin altın çağını yaşayacağı bir “bakarız!” dönemi kapının önünde bizi bekliyor.
Bakılacak başka bir yer aklınıza geliyor mu?
Seçimden iktidar kanadının ağır bir mağlubiyetle çıkması mukadder. Bu sonuca bakıp muhalefete çok fazla pay biçmemek gerekiyor. Adı üzerinde yerel seçimler. Yerel ve kişisel faktörler iktidar oyunu aşağıya çekiyor. Büyük umutlarla ve hesaplarla ikbal arayan yandaşlar aday yapılmayınca hüsrana uğrayıp muhalefete destek veriyor. Politikanın yüz yüze yapıldığı yerlerde çok sayıda örnek var. Öbür taraftan göz göre göre gelmekte olan sıkı para politikasından canı yanacak olanlar peşin peşin feryadı seçim sandığında basacaklar. Yerel tercihler, bir türlü işlemeyen anayasal denge-fren mekanizmasının yerine geçiyor, vatandaş iktidarı değiştirmeden yöneticilerine ayar veriyor. Bu faktörlerin her biri tek başlarına Pazar günü sandıktan çıkacak sonuçların yorumları olarak karşınıza çıkacak. Kısaca seçmen kendi “bakarız”ını sandıkta söylemiş olacak. İktidarı değiştirmek bir yana politikalara yön ve istikamet bile çizmiş olmayacak; sadece birikmiş hesapları görüp sopasını sallayacak.
1989’da yapılan yerel seçimleri hatırlamanızı öneririm. Yerel seçimde kimsenin beklemediği bir mağlubiyete uğrayan ANAP, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmiş, Özal’a cumhurbaşkanlığı yolunu bile açmıştı. Demek ki yerel seçimler çok fazla şeyi değiştirmiyor.
Her hal ve şart altında Türkiye’yi zor günler bekliyor. “Bakarız” lafına uygun bakılacak yer ekonominin dışındaki hemen her şey olacak.
Ekonominin geri planda kalmasını sağlayacak her türlü gündeme hazır olmalısınız. Sıkı güvenlikçi politikaları, bol bol “terörist” damgası yiyen hainleri, uluslararası komploları ve ülkemizin beka sorununu konuşacağız. Hazırlıklı olun: Aynı mantık çerçevesinde işaretleri gelen yepyeni bir “barış süreci” de, buzdolabından çıkıp ekonomik zorlukları unutturmak kaydıyla gündemin baş köşesine oturabilir.