(The Turkish Post) – MERCAN BULUT
Türkiye gündemiyle ilgili yazı yazmak o kadar zor ki. Bu konu arayışından kaynaklanmıyor. Tam aksine uzaklardan da olsa, ülkemin temel sorunları ile ilgili her gün onlarca konu önüme düşüyor. Bunlar arasında bazen karar vermekte bile zorlandığım oluyor. Benim sorunum, ülkede siyasi iklimden kaynaklı olarak bazı temel sorunlar baş gösteriyor. Sağcısı solcusuna, solcusuna da sağcısına bir türlü yaranamıyor. Tabiri yerindeyse “Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranmak” diye tabir ettiğimiz bir süreç yaşanıyor. Çünkü artık Türkiye’de sağ muhafazar ülkeyi yıllardan beri yönettiği için, kendini “Kemalist, Laik ya da Seküler” olarak tanımlayan bir kesim, arafta kaldığını, yaşam şartlarına müdahale edildiğini düşünüyor. Bir dönem geri planda kalan “muhafazakar inançlı” bir zümre ise 28 Şubat 1997 başta olmak üzere belli dönemlerde inançlarına engel olunduğunu ve yaşamının altüst olduğunu kaydediyor. Tabii ki, bunda haksız tarafları da yok ne yazık ki. O dönemde üniversitelerde okumak isteyen genç kızlarımızın baş örtülerinin zorla çıkartılması ve ikna odalarının kurulması hala hafızalarda tazeliğini koruyor. Bundan dolayı da iki tarafta birbirine mesafesini korumaya devam ediyor.
Buradaki temel sorun Laiklik ya da Kemalist ideolojinin elden gitmesi değil elbette ki. Ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde insanların yaşamını kendi içinde yaşamalarını öngörmüş ve din ile devlet yönetiminde bağımsızlık kavramını getirmiştir. Bu da haliyle Laiklik kavramı olarak Anayasa’da yer edinmiştir. Ne yazık ki, sonraki yıllarda Laiklik kavramı, masum kadınların giyimi ve başörtüsüne kadar indirgenmiştir. Aslında özgürlük ve çağdaşlık dediğimiz kavram, bir kadının bedenen çıplak gezmesi, başını açması değildir elbette. Çağdaşlık kavramı, bayanın giyiminden bağımsız olarak kafasının içindeki düşünceleri ile ilgilidir. Aksi durumda günlük hayatında açık giyinmeyi öngörmüş ve bunu bir hayat felsefesi haline getirmiş yüzlerce insan var. Ancak kafalarının içerisindeki düşüncede zerre bir özgürlük kavramı yer almıyor. Neticede başörtüsü bir tercih meselesidir. Nasıl ki toplumda çıplak giyinen bayanlara müdahale edilmiyorsa, başörtüsü ve tesettür içinde huzurlu olduğunu kabul eden bayanlarımıza da gerekli saygı gösterilmelidir. Tabii ki, kişinin özgür iradesi dışında bir başkasının zorlamalarına da kesinlikle engel olunmalıdır. İşte orada devlet hukuku ve Laiklik kavramı devreye girecektir.
Son dönemde iktidarın da katkılarıyla başörtüsü kamuda da ön plana çıkmaya başladı. Doğru bir adım mı derseniz? Sonuna kadar destekliyorum. Nasıl ki baş açık bir bayan kamuda istediği kurumda istediği ortamda çalışabiliyorsa, başörtülü bir bayan da aynı özgürlükten faydalanmak durumundadır. Biz buna hukukta da fırsat eşitliği diyoruz. Aynı cinsin iki farklı tercihine de sonuna kadar saygı duyulmalıdır.
Yazıyı neden buraya getirdiğimi açıklamak gerekiyor artık. Geçen hafta Suudi Arabistanlı model Rumy Al-Qahtani, Malezya’da düzenlenen “Miss Mrs Global Asya” güzellik yarışmasında ülkesi adına yarıştı. Suudi Arabistan böylelikle ilk kez bir güzellik yarışmasına katılım göstermiş oldu. Rumi Al-Qahtani isimli genç kadın, ülkede Miss Asia 2024 yarışmasına gönderilen ilk kadın oldu. Söz konusu kararın ardından özellikle Türkiye’de kendini Kemalist ve Laik olarak adleden bir grup, kararı sonuna kadar destekledi. Rumy Al-Qahtani’nin güzellik yarışmasına katılmasıyla Suudi Arabistan’ın sekülerleşme adına büyük bir adım attığını iddia etti. Hatta bazı uzmanlar da, Suudi Arabistan’ın ulusal, milliyetçi, seküler bir kimlik kazandığını iddia etti. Bazı uzmanlara göreyse, “Arabistan’da prens devrim” yapıyordu. Ne yazık ki bu yorumları okuduğumda ülkem adına ve inancım adına utandım. Nasıl bir mantık hakim ki, bir bayanın mayolu ve çıplak fotoğraf vermesi sonrasında, yıllardan beri özgürlükten mahrum bir ülkeyi bir anda özgürlükçü ve çağdaş bir sınıfa yükseltebiliyor.
Kaldı ki tartışma yine kadınlar ve giyimleri üzerinden yapılıyor. Türkiye’de son dönemde izlenen dizilere baktığınızda, kadın bedenlerinin teşhir edilmesi, kadının eğlence kültürlerinde merkeze taşınması ve sadece çıplaklığın ön plana çıkarıldığı bir dönemde kadın haklarından bahsediyoruz. Tabii ki kadınlarımızın kararına saygı duyalım. Ama diğer taraftan inançlı ve muhafazalar kadınlarımızın siyaset, hukuk, bürokrasi, bilim ve ticaretteki başarılarını da görmezden gelmeyelim. Giyim ve tarzlar bayanların kişisel tercihleridir. Asıl zenginlik kafalarının içindeki fikir ve düşüncelerde. Bunu unutmayalım lütfen .
Son söz de ülkedeki laik görünenlere. Kusura bakmayın. Suudi Arabistan, güzellik yarışmasına bir manken gönderdi diye, özgürlükçü asla olmayacak. Yapılan şeyin tek bir amacı var. O da ülkenin dış mecrada “Halkla İlişkiler (PR)” çalışmasını yapmak. Başka bir izahatı yok. Kadının sosyal hayatta bir değerinin olmadığı bir ülkede, bir mankenin yarışmaya katılmasıyla her şey bir anda düzelecek değil ne yazık ki.