(The Turkish Post) – KEMAL ALBAYRAK
Bugün (18-01-2025), Merkez Partisinin daveti üzerine, kültür ve sanat faliyetlerine dinleyici olarak katıldık. Nerde bir sanat, müzik, bilgi aktarımı varsa, oraya katılmak yeni şeyler öğrenmeye ve yeni dostluklara vesile oluyor. Aynı zamanda da geçmişimizle yüzleşmeyi, iyi insan olmayı, birleştirici olan sanatın ve müziğin değerini anlıyoruz.
Siyaset, ayrışma, kutuplaşma yeri değildir, kaynaştırma ve çözüm üretme yeridir. Beşeri ilişkilerde başarı yeridir.vFaliyetlerine davetleri için teşekkürlerimi iletiyorum. Davete icabet önemlidir, kim olursa olsun.
Katılımcılardan aşık Selahattin Dündar, Aşık Yakup Temeli, Aşık Karacakız Yüksel Yılmaz’ı dinledik. Aradaki hikaye anlatımları, hatıralar bizleri geçmişimizle yüzleşmeye, tercihlerimiz de yanlışlardan arınmaya götürdü.
Prof. Dr. Hayrettin İvgin hocamızın, aşık geleneğini, 13. Yüzyıldan, günümüze kadar temsilcileri ile anlatımı, ”Öl dedin de Ölmedim mi” şiirini besteleyen aşık Dündar’ı, sözleriyle dinlemek hepimizi duygulandırdı. Sorgula eseri, sazı ile sesi, ayrı bir güzellik kattı. İnsan her şeyin ölçüsüdür sözü sanatla, yaşantıyla, daha iyi anlaşılıyor. Acılar, haksızlığa uğramışlar, adaletsiz uygulamalar, yüzyıllarca şiirlerle, türkülerle, hep dile getirilmiş, bunu anlatımlarda gördük.
Velhasıl çile çekmeden, şair olunmuyor. Şairlik saraylarda değil, taşrada yetişiyor. ”Konfor ruhun bataklığıdır” sözünü Ali Şeriati boşuna söylememiş. İsyan edenler, çile çekerken sebebi çoktur. İsyan ettirenler, suçluluğunda kendilerinin avukatı olurlarken, ötekilerinin de yargıcı olurlar maalesef. “Hiç kimse, duymak istemeyen kadar, sağır olamaz diyor” der Shakspeare.
Söylenen söz, atılan ok, geçmiş hayat, kaçırılmış fırsat asla geri gelmez. İşte aşıkların sazlı sözlerini dinlerken acıların, üzüntülerin, çilelerin, adaletsizliklerin ızdırabını duydum. Gül bahçelerinin olmadığı yerde bülbül öter mi? Dünün ve bugünün acıları, sarayda yaşayanları ilgilendirmiyor. Saray düzeninin bitmeyeceğini mi zannediyorlar? Bitmeyen acılar dün olduğu gibi, bugün de, rejimin takma suç isimlerle, uydurma hikayelerle, kirli düzenlerini, rahatsız edenlere karşı, acımasızca adaletsizliği reva görenler, devlet imkanları ile tuzak kuranlar, acaba bir gün bu sıkıntıların kendilerine geleceğini düşünmüyorlar mı?
BU YAŞANANLAR KİMİN ESERİ?
Bakınız keyfi şekilde, adaletsizlikle yok edilen liyakatli, her statüden meslek sahipleri, asker, yargıç, kamu görevlisi, iş insanı, düşünür, gazeteci, siyasetçi ,ölenler, kaçırılanlar, maddi ve manevi zararlar, kimin eseri olabilir? Bu işler kime yarıyor? Acıları, nefret ve kinleri yaratanlar hiç düşündünüz mü sizlerin de başına gelmeyeceğini? Kin ve nefret üretenler nereye kadar gidecek.
Ülkemizde bunlar olmasın, acılar yaşanmasın, adaletsizliğin şiirleri ve şairleri olmasın. Sevginin, barışın şairleri şirlerini söylesin. Zulümler olmasın. Zulme aracı olanlar sırlarla konforunuzu yaşarken, acılar unutulur mu?
Sanma ki gül dikenin himayesinde,
Dikenin itibarı, gül sayesinde diyen Mevlana’ya kulak ver.
Sular yükselince, balıklar, karıncaları yer, sular çekilince, karıncalar, balıkları yer unutulmayan Afrika atasözüdür. Üstünlük balıkta iken, yarın karıncaya geçebilir.
Kutsal kitaplarda, adaletten bahsedilir. Adalet herkese lazım. Bugünün iktidarı ne olduğunu değil, ne olacağını düşünmelidir. Kin ve nefretin arşivi unutulmuyor.
Toplumsal barış için adalet olsun, suçsuzların hakkı iade edilsin. “Suçsuzluk affı”, suçsuzların ödül hakkıdır. Haklar iade edilsin.
Öcalan’dan medet umanlar, suçsuzların, hapislerde kanunsuz yatanların, KHK mağdurlarının, düşünürlerin, gazetecilerin, görevini yapan, liyakatli mağdurların hakların verilmesine kafa yorup, düşünsünler. Kin ve nefret, sahiplerini yok eder. Yol uzun, zaman kısadır.
Akıl, bilim, hukuk, demokrasi ve ahlak bunu gerektirir. Adil idare, yanlış zamanda, adaletli kararlarla milletini yönetir.