(The Turkish Post) – H. AGAH KALENDER
Ankara’da ‘tüzük kurultayını’ toplayan CHP’nin kendisini tanımlarken kullandığı ‘Kurtuluşun ve kuruluşun partisi’ ifadesi dikkat çekiciydi. Türkiye’nin en eski ve yaşlı partisinin CHP olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Siyaset askeri darbelerle kesintiye uğradığı için diğer partilerin ömrü kısa oldu. Her darbe sonrası siyasi çizgi başka bir parti adı altında yoluna devam etti. Örnek mi? Demokrat Parti, Adalet, sonra Doğru Yol Partisi oldu.
27 Mayıs cuntası sadece Adnan Menderes’in lideri olduğu Demokrat Parti’nin kapısına kilit vurdu. Diğer partilere ilişmedi. 12 Eylül darbesi ise Atatürk’ün kurduğu CHP’yi kapatmakta bir sakınca görmedi. Askerler yönetimden uzaklaştıktan sonra CHP kapılarını tekrar açtı. Doğru mu yaptı? Deniz Baykal’ın özel ortamlarda söylediği ‘Biz CHP’nin tek parti dönemindeki günahlarını çekiyoruz. Millet onca yıla rağmen CHP’yi affetmedi’ sözü dün gibi aklımda.
Bir parantez açarak Demokrat Parti’in bugün birkaç milletvekiliyle Meclis’te temsil edildiğini belirteyim. Fakat bir nostaljiden öte anlamı yok. Sadece adı var.
CHP 9 Eylül’de kuruldu, 1923’te… İlk yıllarda adındaki ‘P’ harfinin yerinde ‘F’ yazılıydı. Fırka olarak kuruldu. Sonradan parti oldu. Fırka Arapça, parti ise Fransızca kökenli bir kelime. Değişiklik yine bir kurultayda, 1935 yılında gerçekleşti. Fırka sözcüğü gitti yerine ‘parti’ geldi. CHP’nin tek parti iktidarı 1950’ye kadar sürdü.
ATATÜRK VE ‘MUHALEFET’
Atatürk’ün muhalefeti sevmediğini söylemek yanlış olmaz. Milli Mücadele yıllarında yanında olan birçok ismi sonrasında tasfiye etti. Fakat Anadolu topraklarının bir ‘muhalefet damarı’ barındırdığını gözlemlememek de mümkün değil. İlk Meclis’te milletvekilleri Birinci Grup, İkinci Grup diye iki ayrı cepheye ayrıldı. İkinci grubu oluşturan milletvekilleri Atatürk’e sert muhalefet yapmaktan çekinmedi. Bedelini Meclis dışı kalmakla ödediler. Sadece Atatürk değil, bu topraklarda hiçbir iktidar ‘muhalefeti’ sevmez.
Milli Mücadele kahramanlarından Kazım Karabekir Paşa Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdu. Muhalif isimler bu fırkada toplanınca İzmir suikasti bahane edilerek fırkanın kapısına kilit vuruldu. Tabiri caizse Karabekir Paşa kellesini zor kurtardı. Ankara İstiklal Mahkemesi’nde idamla yargılandı. Eğer İsmet Paşa ve Genelkurmay ağırlığını koymasaydı hayatı darağacında son bulacaktı. Sonra köşesine çekildi, ömrünün sonuna kadar da tarassut altında tutuldu.
Amacım yakın tarihi anlatmak değil, sözü Serbest Fırka’ya getirmek. Öteden beri bu konu hep ilgimi çeker. 1930 yılında kurulan 3 aylık fırka hakkında epey kitap karıştırdım. İş Bankası’nın yayınladığı kitap masamın üzerinde. Az ötede ‘Üç devirde bir adam; Fethi Okyar’ kitabı duruyor. Fırkanın kurucusu Ali Fethi Okyar’ın anılarını cümlelerin altını çize çize okudum. Bugün o anılar ışığında ‘muvazaalı muhalefet denemesinin’ hikayesini anlatacağım.
CHP’nin kuruluş yıldönümünde ‘Serbest Fırka’ da nereden çıktı demezsiniz umarım. Ben iktidarlardan çok muhalefeti severim. Siyaset ‘iktidar’ ile değil, ‘muhalefet’ ile değer kazanır. İktidar her yönetim biçiminde mevcuttur. Fakat muhalefet sadece demokrasilerde ve çağdaş yönetimlerde bulunur. Herhangi bir ülkede siyasetin niteliğini anlamak istiyorsanız iktidara değil, muhalefete bakmalısınız. Muhalefeti güçlü siyaset daha diridir ve daha dinamiktir. Osmanlıdan itibaren siyasi yaşamda muhalefet hareketleri hiç eksik olmadı.
Serbest Fırka’yı bir klasik muhalefet girişimi olarak değerlendirmek zor, fakat yine de incelemeye ve analiz etmeye değer. Danışıklı bile olsa en zor zamanda ‘muhalefet damarının’ varlığını ispat ettiği aşikar… Kendiliğinden oluşmuş bir siyasi hareket değil Serbest Fırka. Atatürk’ün fikri ve projesi… Atatürk’ün biraz İsmet Paşa’yı dengeleme ve ders verme niyeti de yok değil. Bir de geleceği iyi okuduğu için çok partili sisteme geçiş düşüncesini de yabana atmamak lazım.
ATATÜRK: BEN ÇAREYİ BULDUM
Atatürk 1930’un bahar aylarında çocukluk arkadaşı büyükelçi olarak Paris’e gönderdiği Ali Fuat Okyar’ı Yalova’ya çağırdı. Sofra ekibi Ankara’dan Yalova’ya taşınmış durumdaydı. Uzun tarih sohbetinden sonra gece yarısına doğru sofra ahalisi izin istedi. Okyar da kalkmak üzereyken Atatürk, ‘Sen kal…’ dedi. İşlerin iyi gitmediğini anlattıktan sonra ‘Ben çareyi buldum. Memlekette muhalif bir fırka kurmak lazımdır. Meclis’te münakaşa daha serbest olur. Mesela siz böyle bir fırkanın başına geçerseniz bildiklerinizi Meclis’te serbestçe söylersiniz. Bu suretle uygulamada görülen birçok hatanın da önünü almak mümkün olur’.
Tek adamlığına rağmen Atatürk’ün bir ‘muhalefete ihtiyaç duyması’ sebebi ne olursa olsun kaydadeğer. Kontrollü de olsa cesurca bir proje olduğunu söylemek lazım. Tabii bu, o ana kadar muhalefete aman vermemiş biri olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Eğer ilk Meclis’ten itibaren muhalefetin varlığı devam etseydi, bazı reform ve devrimler hızlı gerçekleşmezdi belki fakat bir denge ve politikalarda ‘orta yol’ sağlanırdı. Yine cumhuriyet kazançlı çıkar, demokrasiyle taçlanırdı.
Ali Fethi Okyar, teklif karşısında ürperdi, korktu ve Atatürk’e ‘Rica ederim, beni İsmet Paşa ile karşı karşıya getirmeyiniz’ dedi. İnönü’nün gazabından çekindiğini gizlemedi; ‘Bir vesile bulup beni kabahatli düşürmek ve Gazi ile aramı bozmak için çalışacağından emindim. O yüzden beni affetmesini rica ettim’. Birkaç gün sonra İsmet İnönü’nün da katılımıyla fırka meselesi enine boyuna tartışıldı. İnönü gönülsüz de olsa ‘tamam’ dedi. Fakat Atatürk kararlıydı, geri adım atmadı.
Okyar ve İnönü’ye şöyle dedi; ‘Bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir diktatör manzarasıdır. Vakıa bir Meclis vardır. Fakat dahilde ve hariçte bize diktatör nazarıyla bakıyorlar. Hepimiz faniyiz. Ben öldükten sonra arkamda kalacak müessese bir istibdat müessesidir. Ben ise millete miras olarak istibdat bırakmak ve tarihe o suretle geçmek istemiyorum. Bütün müşküllere katlanacağız’.
‘Fikriniz çok parlaktır’ dese de fırka başkanlığı konusunda Fethi Okyar’ın tereddütleri ve çekinceleri yok olmadı. Bunun üzerine Atatürk ve İnönü ‘Biz size yardım ederiz’ dediler. Bir gün sonra Atatürk, Okyar’a ‘Sizin fırkanın ismini buldum. Serbest Cumhuriyet Fırkası… Bu isme ne dersiniz’ dedi. Ve hikaye başladı. Günün sonunda Ali Fethi Okyar görevi kabullendi. Kurucuların bir kısmını bizzat Atatürk belirledi. CHF’den bazı isimleri Serbest Fırka’ya kaydırdı; ‘Size 40-50 arkadaş veririm. Onlarla işe başlarsınız…’. Okyar’ın ısrarları sonucu Atatürk ve İnönü’nün de tasvibiyle CHF’den 70 milletvekili Serbest Fırka’ya geçti.
Atatürk tarafsız kalacağını söylemesine rağmen Cumhuriyet Halk Fırkası’nin reisliğinden çekilmedi. Fethi Bey bunu yadırgasa da yapacağı bir şey yoktu. Atatürk Okyar’a şöyle teminat verdi; ‘Bu fırkalar benim iki evladım gibi olacak. Böyle tabir etmekliğime müsaade ederseniz sizin babanız gibi olacağım ve bir baba iki öz evladına nasıl eşit muamelede bulunuyorsa ben de aynı şekilde bu iki fırkaya muamele edeceğim. Bundan emin olunuz. Bu teşebbüs memleket için çok hayırlı neticeler verecektir’. Okyar bu sözlerinin gazetelerde yayınlanmasını istedi, Atatürk ‘Hayır… Şimdilik yazmaya lüzum yok…’ diye cevap verdi.
Serbest Fırka’nın kurulması gazetelerde manşet oldu. Halk olağanüstü ilgi gösterdi. Fırka’ya katılmak isteyenlerin müracaatları günlerce sürdü. O yıl yapılan mahalli idare seçimlerine katıldı, bütün engellemelere rağmen fırkanın toplumda tuttuğu rakamlara yansıdı. Aydın ve Samsun gibi illerde, ve birçok ilçede seçimleri kazandı.
Okyar yıllar sonra hatıralarına şu notu düştü; ‘Bugün her şey açık konuşulabilir. Belediye seçimlerini aslında katıldığımız her yerde Serbest Fırka kazanmıştı. Halk Fırkası beklenmedik şekilde yenilmişti. Bunu herkes biliyordu. Bu şartlar altında ilk genel seçimlerde Cumhuriyet Halk Fırkası’nın iktidardan düşeceği gün gibi aşikardı’. Adnan Menderes’in siyasi yaşama Serbest Fırka’nın Aydın İl Başkanı olarak başladığını da hatırlatmak isterim. Fırka’nın Meclis’te hükümeti eleştirmesini İsmet Paşa hazmetmekte çok zorlandı.
Okyar yurt gezilerine başladı. Atatürk’e İzmir’e gideceğini haber verdi; ‘Çok iyi edersin. Geç bile kaldın. Ahmet Ağaoğlu yetmez Tahsin’i de al. O bu işlerde tecrübelidir. İzmir’de Kazım Paşa validir. Ne yapacağı belli olmaz’. Sonradan Nuri Bey’i de arkadan gönderdi. Büyük olaylara sahne olan Serbest Fırka’nın İzmir mitingi siyaset tarihine geçti.
Okyar’ın ağzından aktaracak olursak; ‘Hadiseler gemimiz daha limana girmeden başladı. Liman vasıtalarla ana baba günü, mahşer numunesi halindeydi. Bütün şehir çevresiyle beraber ayağa kalkmıştı. Vilayet-polis-jandarma üçlüsü gelen adeta düşman temsilcisi imiş gibi karşı tedbir almıştı. Yüzünü görmediğimiz Vali Kazım Paşa’dan akşam üzeri otelin çevresi yine tıklım tıklım dolu iken bir tezkere aldım. Asayişi temin edemediğinden nutkumu tehir etmemi istiyordu’.
Atatürk’ün vizesine rağmen Vali Kazım Dirik, Fethi Okyar’ı konuşturmak istemedi. Okyar bir telgrafla durumu Ankara’ya bildirdi. Cevap gecikmeden geldi; ‘Anlıyorum ki, sana nutkunu söyletmek istemiyorlar. Fakat sen mutlaka nutkunu söyleyeceksin ve tesadüf edeceğin herhangi bir engeli bana bildireceksin. Asayişin temini için Başvekil, Dahiliye Vekili ve İzmir Valisi lâzım olan tedbirleri almakla mükelleftirler’.
Fethi Bey rahatladı, otelin balkonuna çıktı, dışarıda biriken kalabalığı selamladı ve ertesi günü konuşacağını bildirdi. Okyar ‘İzmir zannediyorum ki o güne kadar görmediği kalabalıkla sakin ve şuurlu seslenişi dinlemek hasreti içindeydi’ diye o günü not etti.
Bir yanda şehirde bir demokrasi şöleni yaşanırken diğer yanda Valilik ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nda endişe ve korku havası hakimdi. Okyar kalabalığın toplandığı meydana geldi. CHF il binası hemen karşısındaydı. CHF balkonundan Sabri Bey adında biri toplanan kalabalığa ‘Namussuzlar’ diye bağırdı. Öfkeli halk CHF il binasını taş yağmuruna tuttu, camlar indirildi. Balkonda bulunanlar hızla içeri kaçtı; ama öfkeli halk durmayınca jandarma devreye girdi ve ateş açtı. Kargaşa sırasında 14 yaşında bir çocuk vurularak hayatını kaybetti.
Okyar’ın yardımcısı Ahmet Ağaoğlu, zamanın donduğu o anı hatıralarına şöyle yazdı; ‘Kalabalığın ortasında bir adamcağız kucağında taşıdığı bir çocuğu birdenbire Fethi Bey’in ayaklarının dibine atarak: ‘İşte size bir kurban, başkalarını da veririz. Yalnız sen bizi kurtar.’ dedi ve ağlayarak Fethi Bey’in ellerine sarıldı…’. Okyar ise şöyle düşündü; ‘Bu şahsi bir dilek değildi. Çok çok ağır iktisadi şartlar ve yaşam mücadelesi veren halkın hür, rahat, refahlı hayat hasretinin trajik ifadesiydi.’
Ahmet Ağaoğlu’nun oğlu Samet Bey ilerleyen yıllarda Adnan Menderes’in yardımcısı olacak ve Yassıada’ya yargılanacaktı. Babası gibi Samet Ağaoğlu da ehli kalem… Siyasi hatıralarını edebi üslupla yazdı. ‘Babamın arkadaşları’ ve ‘Arkadaşım Menderes’ kitaplarını yakın tarihi okumak isteyenler için öneririm.
Ali Fethi Okyar kimi kimden kurtaracak? Bu sorunun cevabı belli; Ankara’dakilerden… Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan… Atatürk ve İsmet Paşa’dan yani. Bu manzaranın Ankara’yı ürkütmemesi mümkün mü? İsmet Paşa koşarak Atatürk’e çıktı ve ‘Şeref ve haysiyetim sözkonusudur. İzmir’de fotoğraflarıma tabanca atıyorlar. Bir matbaamızı tahrip ettiler. Fethi Bey’i tevkife mecbur olacağım’ dedi. Bir parti liderini tutuklamaktan söz etmek İnönü’nün ne kadar öfkelendiğinin ve çileden çıktığının göstergesiydi. Ardından İsmet Paşa istifa etti. Yeni bir hükümet kuruldu.
İnönü ve arkadaşları Ali Fethi Bey’in Serbest Fırkası’nın ‘devrim ve cumhuriyet karşıtı irticacıların odağı’ olmakla suçladı. Sonraları bu suçlama muhalefet partilerini halkın gözünden düşürmek ve mahkum etmek hep devem edecekti.
İzmir mitingi Serbest Fırka’nın sonu oldu. Atatürk ve arkadaşları milletin sel gibi muhalefet aktığını görünce daha önce verilen sözler unuttu. Okyar’ı yüzüstü bıraktı. Ali Fethi Bey yaşananlar karşısında çok üzgündü. Atatürk’e uzun uzun olayların abartıldığını anlattı; ‘Sözlerimin çok acı olduğunu biliyordum fakat söylemek zorundaydım… Gazi’nin hiddetle titrediğini hissettim. ‘A canım… Karşı karşıya gelir, mücadele ederiz. Kimbilir, belki siz galip gelirsiniz…’. Bu kez titreme sırası Fethi Bey’deydi; ‘Biz mi yani kim Paşam’. Geriye tek seçenek kalmıştı.
Fethi Okyar üzgün ve çaresizlik içinde anılarını şu satırları düştü; ‘Serbest Fırka ustaca bir tertiple Gazi ile karşı karşıya bırakılmıştır. Gazi Halk Fırkası’nın bir anda yenilgisini, hem de yorum kabul etmeyecek kadar açık seçik yenilgisini hazmedememiştir. O bu mağlubiyette kendisine karşı hava da sezinlemiştir. Alınmıştır, onuru rahatsız olmuştur’.
Ve 99 günlük Serbest Fırka kendini feshetme kararı aldı; ‘Yazık oldu memlekete, milletin masum ümidine…’. Çok partili hayat ise başka bahara ertelendi. Tam 20 yıl sonra dünyanın değişen şartları, Türkiye’nin NATO üyeliği İsmet Paşa’yı çok partili sisteme geçmeye mecbur bıraktı. Babası Ahmet Ağaoğlu’nun yapamadığını oğlu Samet Ağaoğlu başardı. Demokrat Parti iktidarının Başbakan Yardımcısı oldu. 20 yıl gecikmeyle tarih nehri yatağını buldu.
Ali Fethi Bey o çalkantılı günleri kaleme alırken ‘Benim bu satırlarım hakikatleri yarının nesilleri önünde tahriflerden ve afaki tahminlerden korumak içindir’ cümlesiyle başladı yazmaya. Fakat ortam müsait değildi. Yazdıklarını yayınlamadı, ailesine teslim etti. Ve vefatından 50 yıl sonra açıklanmasını istedi. Ailesi Fethi Bey’in sözünü tuttu anılarını yarım asır sonra yayınladı. Ben de muvazeneli muhalefet denemesini o hatıraların ışığında sizinle paylaştım.
Aynı zamanda iyi bir yazar olan Ahmet Ağaoğlu Serbest Fırka olayını şöyle değerlendirdi; ‘Serbest Fırkanın teessesünden beri, yani son iki aylık kısa müddet esnasında cereyan eden vak’a ve hadiseler iki mühim hakikati bariz bir surette meydana çıkarmıştır. Bunlardan birincisi Cumhuriyet Halk Fırkası’nın çürüklüğüdür. Bütün memleketi kucaklamış, memleketin en ücra köşelerine kadar yayılmış ve zahiri teşkilatı adeta orduyu andıran bu koca fırka, teşkilatını henüz yapmaya başlamış, adeta emeklemek çağında bulunan yeni bir fırka ile ilk temasında bile şaşaladı, bocaladı ve muvazenesini kaybetti. (…) İkinci hakikat: Fırkanın bu halinin tezahüründen müteessir olan hükümet onun yardımına koşmayı, onu desteklemeyi kendisi için bir vazife sandı. Sabit olmuştur ki, müdahale ve manialar olmamış bulunsaydı, her yerde fırka kahkarî hezimete uğramış olacaktı. Ben ki, bu fırkanın evladı idim ve onun yolunda kudretim miktarında emek sarfetmişim, onun böyle bir hale uğramasından mahzun oluyorum. Ben ve mensup olduğum fırka isteriz ki arkasında bu kadar muhteşem hatıraları olan bu tarihi fırka yaşasın… Filhakika, bu müdahaleler ve himayeler sayesinde, Cumhuriyet Halk Fırkası güya kazanmış, muzaffer çıkmıştır. Fakat bu zafer Pyrrus zaferi olmuştur’.
Muavazaalı muhalefet denemesinin 99 günlük hikayesini kaynaklardan kısaca özetlemeye çalıştım. Serbest Fırka olayından bugün de çıkarılacak dersler olduğu muhakkak. İktidarlar ne kadar muhalefet kanallarını tıkamış olursa olsun ilanihaye başarılı olmaları mümkün değil. İşte Adnan Menderes… Serbest Fırka’nın il başkanı olarak başladığı siyasi hayatına Demokrat Parti Lideri olarak devam etmiş ve İsmet İnönü’nün CHP’sini sandıkta hezimete uğratmıştır. Anadolu’nun muhalefet damarı, umudun varlığına işaret eder. Ve o damar bugün de mevcudiyetini korumaktadır.